14. BÖLÜM

153 19 41
                                    


Gözyaşlarım şakaklarımdan kulaklarıma kadar süzülürken gözünün hiçbir şeyi görmeyişi, en mahremimde hissettiğim parmaklarının her bir hücremi yakıp yok edişi hayatımdaki Zeynep Tufanlı'ya da son veriyordu bir taraftan. Ne attığım çığlıklar duyuluyordu, ne de elleri duruyordu. Güçsüz düşmüştü bedenim, elleri arasında hareket edecek mecalim kalmamıştı. Çaresizliğin kuyularında en dipteydim. Ayak ucumdan saç uçlarıma kadar tükenmiş hissetmek bir yana, içimde öldürdüğü güzel her şeyin cenazesi de bir yana savruluyordu. Kül oluyordum ellerinde, korlanmaktan bıkmayan bir ateş gibi yanıyordum. Fakat kulaklarıma dolan bir telefon melodisi, Çınar'ın da ellerinin durmasına sebep olmuştu. Çalan benim telefonumdu. Üzerimden çekilerek ayağa kalktığında, komodinden aldığım telefona baktı birkaç saniye. Aynı şekilde benim de gözlerime baktıktan sonra telefonu açtığında hoparlöre almıştı ve Damla'nın nefes nefese, "Misha yardım et!" deyişiyle beraber Çınar'ın da, "Damla!" deyişi bir olmuştu.

Damla ağlamaları arasında, "Çınar!" deyince endişelenerek, "N'oluyor Damla?" diye bağırdı.

Damla ağlamaya devam ederken, "Çınar neredesin sen? Defalarca aradım seni, neredesin?" diye bağırdı.

Çınar elini ensesine koyarak, "Telefonum arabada kaldı. N'oldu Damla? Neden ağlıyorsun?" diye sordu.

Damla hıçkırıklarının arasında, "KAYA VURULDU!" diye bağırınca Çınar donup kalmıştı. Nefesi kesildi adeta. Güçlükle yutkunduktan sonra kısılan sesiyle, "Neredesiniz?" diyebildi sadece.

Damla korkuyla endişeye karışan sesinin tonuyla, "Sana ulaşmayınca İnce'yi aradım, açmadı. Gurbet'i aradım ama o da vurulmuş, evin etrafındaki bütün adamları vurdular Çınar! Kaya burada, yanımda yatıyor ama çok kan kaybediyor. Hastane'ye gitmemize izin vermiyor kaldıramıyorum. Çınar çok korkuyorum!" dedi.

Çınar telefonu kapatıp komodine atarak üzerini giyindiğinde odadan çıkacakken çıkarttığım boğuk çığlığı duyarak, bana baktı. Yanıma geldi. Ellerimi açarak, ağzımdaki bağı da çözdü. Ayağa kalktığımda odadan çıkacakken, "Çınar!" diye bağırdım ama dinlemedi beni. Merdivenlere doğru koştu.

Bitmiş tükenmiş ve gözyaşları içindeydim. Fakat Damla, o geldi aklıma. Burada duramazdım. Dolabın kapağını açarak içinden çıkarttığım iç çamaşırlarını ve siyah taytı yine siyah olan sweatshirt ile birlikte hepsini giyindiğimde telefonumu aldım elime. Çalışma odasına girerek dolaptan çıkarttığım silahın şarjörünü kontrol ederek belime taktım. Garaja inerek arabamı aldım. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda Damla'yı aradım. Anında açarak, "Çınar!" deyince, "Benim Misha!" dedim. Daha sesli ağlamaya başladığında, "Hangi evdesiniz?" diye bağırdım. Öyle hızlı sürüyordum ki Çınar'a bile yetişmiştim. Damla hıçkırararak, "Tarabya!" dedi. Gaza yüklenerek Çınar'ı solladığımda uzunca bir şekilde kornoya bastı. Onda jeep vardı bende ise spor bir araba, bu yüzden onu geride bırakmıştım bile. On beş dakikanın sonunda Tarabya'da ki konağın önüne geldiğimde arabadan indim. Gördüğüm manzara ile donup kalmıştım. Yerde kanlar içinde yatan onlarca adam, duvarlardaki mermi izleri. Etraf bir kan gölüydü sanki. Çınar da büyük bir fren yaparak arabasını durdurduğunda kendime gelmiştim.

Koşarak konağın büyük kapısını ittirdiğimde koşmaya devam ettim. Konağın eve girişindeki açık kapısından içeriye girdiğimde nutkum tutuldu. Burada da kanlar içinde adamlar vardı. Ağlama sesini takip ettiğimde salona ilerledim. Çınar da hemen peşimdeydi. Kaya yerde başı da Damla'nın dizleri üzerinde yatıyordu. Bedeninden sızan kan salona süzülmüştü. Damla titreyen kanlı elleriyle Kaya'nın saçlarını okşuyordu.

Çınar koşarak Damla'nın yanında diz çöktükten sonra kulağını Kaya'nın burnuna ve göğsüne yasladı. Sonra da iki parmağını çenesinin altındaki şah damara yaslayarak Damla'ya dönüp, "Damla kalk!" diye bağırdı.

ŞANS OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin