Sabahın erken saatlerinde, henüz alarm çalmadan odaya sızan güneşin verdiği rahatsızlık ile açtım gözlerimi. Yatağın içinde oturur pozisyona geldikten hemen sonra, baş ucumdaki komodinin üzerinde duran su dolu şişeyi aldım. Kapağını açarak birkaç yudum içtiğim şişeyi yeniden yerine bıraktıktan sonra ayağa kalktım. Banyoya geçtim önce, duş aldım ve ardından mutfağa inerek kendime yaptığım kahve ile birlikte yeniden odama çıktım. Saatin yedi olmak üzere olduğunu fark edince, dün gece yerleştirdiğim kıyafet dolamı açarak içinden ceket tarzında beyaz kumaş bir elbise, ayağıma giyinmek içine beyaz olan topuklu bir ayakkabı çıkarttım. Saçlarımı kurutup, sıkı bir at kuyruğu yaptım. Makyajımı tamamladığım kırmızı rujdan sonra giyinip, kahvemi bitirdim. Elime aldığım çantama gereken her şeyi yerleştirip evden çıktığımda şoförüm Uygar'ın arabanın kapısını açmasıyla koltuğa yerleştim.Atabey Holding'in önüne geldiğimde indim arabadan, ardından holdinge giriş yaptım. Girişteki danışmaya doğru yürüdüğümde beni gören danışma görevlisi hanım ayağa kalkarak "Buyrun," deyince, gülümseyip "Çınar Atabey ile görüşmek istiyorum," dedim.
Tebessüm edip, "Adınızı öğrenebilir miyim?" diye sordu, başımı sallayarak "Misha Olivia," dediğimde önünde duran dört telefondan bir tanesini eline alarak bir numaraya basıp kulağına yasladıktan birkaç saniye sonra, "Müge Hanım, Misha Olivia geldi. Çınar Atabey ile görüşmek istiyor... Tabi, sağolun size de kolay gelsin." dedi.
Çekmeceyi açarak çıkarttığı kartı bana uzatıp, "Buyrun ziyaretçi kartınız... Asansöre binip on yedinci kata çıkacaksınız. Sizi Çınar Bey'in asistanı Müge Hanım karşılıyor olacak," dedi. Elindeki kartı alarak, "Teşekkür ederim," dedikten sonra tam sekiz ayrı kapısı olan asansörlerden bir tanesinin önünde durdum. Açılan kapıdan içeriye girdikten sonra on yedinci kata bastım. Kısa sürede on yedinci kata geldiğimde kapı açılır açılmaz güler yüzüyle beni bekleyen, sarışın genç bir hanım karşıladı.
Sempatik bir tonlama ile "Misha Hanım." dediğinde dün ki telefon görüşmesindeki ses ile aynı kişi olduğunu hatırladım.
Elimi uzatarak "Merhaba Müge Hanım," dedim, elimi sıktıktan hemen sonra "Buyrun lütfen," dedi, birlikte koridor boyunca yürüyüp geniş bir alana çıktığımızda, ortadaki büyük alanda camdan bir odanın içinde büyükte bir çalışma masası vardı. Tam katın ortasında, her açıdan görülebilir ve şeffaf bir odaydı.
İçeriye girdiğimizde eliyle masasının önündeki koltukları göstererek "Buyrun, oturun lütfen," dedi, koltuklardan bir tanesine oturdum. Bir bacağımı diğerinin üzerine attım.
Kendi yerine geçtikten sonra, "Bugün holdinge geleceğinize dair bir bilgi almadım, yoksa sizi danışmada karşılıyor olurdum," dedi, onun gibi bende samimiyet ile gülümsedim.
"Çınar Bey'e, geleceğimi dün akşam ki iş yemeğinde söylemiştim... Hâliyle haber verememiş olabilir," dedim, başını salladı.
"Çınar Bey henüz gelmedi, kendisi gelene kadar size ne ikram edebilirim?"
Birkaç saniye düşünüp, "Filtre kahve lütfen," dediğimde masadaki telsiz telefonu alarak bir tuşa bastıktan hemen sonra "Gaye... Filtre kahve getirir misin lütfen," dedi, ardından da "Sağol," diyerek kapattı telefonu.
Kolumdaki saate baktığımda sekiz buçuğu biraz geçtiğini görünce, "Çınar Bey kaçta gelecek?" diye sordum, merakla.
Müge Hanım önündeki ajandaya bakarak "Bugün için dokuz diye not düşmüş kendisi," dedi, başımı sallayarak "Her gün farklı bir saatte mi geliyor?" diye sordum. Başını olumsuz anlamda sallayarak, "Genelde sekizde odasında olur fakat bazen erkenden şirket dışındaki işleriyle ilgilenebiliyor," dedi, ardından yine genç ve sarışın bir hanım elindeki tepsi ile içeriye girdiğinde kahveyi önümdeki masaya bırakınca, "Teşekkür ederim," dedim, tebessüm ile başını sallayarak, "Afiyet olsun." deyip, odadan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
Narrativa generale"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.