Britanya / GallerYedi dakika önce otuz beş yaşına girdim. Hiçbir şeyin doğru olmadığı, her şeyin yanlış hissettirdiği o yaşa denk gelmek hayatımın en kötü anısı olarak kalacaktı. Ruhumu eksik bırakan, canımı yakan, soluğumu bir bıçak gibi kesen bugünün anısına elimdeki kadehi kaldırırken benim aksime herkesin yüzünde derin bir tebessüm vardı. Kimse sesli bir şekilde dile getiremese de, yüzüme karşı sergilenen o tebessümlerin arkasındaki kederi görebiliyordum. Çünkü bana tebessüm eden o yüzlerdeki gözlerin arkasına sığdırdıkları her acı benden geçiyordu.
Damla neşeli olmaya çalıştığı bir ses tonuyla bir kez daha kaldırırken kadehini, "Her şeye rağmen, bu kadehi bir arada olmamıza kaldırıyorum." demişti, gözlerimin içine bakarak konuşurken.
Herkes yüzüme beklenti içinde bakarken, bir cevap vermek yerine elimde sıkıca tuttuğum kadehim ile arkamı dönerek iskelenin ucuna doğru yürümeye başladım. Son iki yıldır gördüğüm her kalabalıktan kaçarken, buna kendi doğum gününün de dahil olacağını bilmeleri gerekiyordu. İskelenin ucuna geldiğimde önüme çıkan ve aşağıya doğru inen beş basamaklı demir merdivenin ilk basamağın indikten hemen sonra dizlerimi kırarak oturdum. Elimdeki bardağı iskelenin üzerine bıraktıktan sonra göğüs cebimden çıkarttığım paketten aldığım bir sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirdirip çakmağım ile ateşledim. Ciğerlerime çektiğim duman ile aldığım nefesi dışarıya bırakırken gecenin karanlığında ay gibi parlayan denizi izlemeye başladım. Britanya'da olmanın tek ve en güzel yanı denizi seyretmekti. Sigaramı içerek izlerken deniz manzarasını, arkamdan gelen ayak sesini umursamadım. Kadehimi alarak içtiğim bir yudum şarap ile öylece oturmaya devam ettiğimde, Aral bir adımlık mesafe kalacak şekilde yanıma oturduğunda derin bir iç çektim. İkimiz arasında her zamanki gibi derin bir sessizlik oluşmuştu. Neredeyse on dakika kadar süren sessizliğimizi bozan kişi Aral olmuştu. Çünkü buğulu ses tonunun arkasından bir şiir okumaya başlamıştı.
"Gecenin ortasında ne işin var?
Yıldızlara dokunma yanarsın.
Bak birazdan ay da batacak,
Karanlık bulaşmasın ellerine...
Tersine döner yolunu bulamazsın,
İçi dışı uzay tozu yansımalar.
Sahi mi yalan mı anlayamazsın,
Bir rüya gemisi iskele sancak...
Dokunup geçiyor hayallerine;
Ağlayasın gelir ağlayamazsın.
Sevmek insanın yüreği kadar.
Küçükse büyüğünü taşıyamazsın,
Yalnızlığı da dene oldu olacak.
Nasıl yankılanır derinden derine,
İyi midir kötü mü çıkaramazsın.
İnsan insanı kendisi tamamlar,
İçinde başka dışında başkasın...
Eksikliğin fazlana elbet bulaşacak;
Öbürü sığacak bunun derisine.
Yoksa sabaha sağ çıkamazsın..."Gözlerimi acı bir tebessüm ile kapatırken, niyetim karanlıktan kaçmak değildi. Aral'ın gözümden düşecek tek damla şahit olmasını istemiyor ve bunun için elimden geleni yapıyordum. Zira iki yıldır akıtmadığım, içimde biriktirdiğim gözyaşlarının şimdilerde ortaya çıkıp beni daha fazla güçsüz bırakmaması gerekiyordu.
Aral yeniden başlarken konuşmaya, "Yunus Emre 'Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olurmuş' der." dediğinde, araladığım gözlerim ile yüzüne baktım.
"Yani bazen diyorum ki; Keşke bana laf yetiştirmek için harcadığın zamanı kendini yetiştirmek için de harcasaydın. Nasıl olurdu?"
Gözlerini kısarak bakarken dudaklarını birbirine bastırıp birkaç saniye düşünür gibi yaptıktan hemen sonra, "Yok be, düşündüm de benden yine de bir bok olmazdı." dedi, gözlerimin içine bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
Fiction générale"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.