Bakışlarıma dahi yerleşen korkuyla baktım gözlerine. Söylediği şeyin doğru olmamasını ister gibi bakıyordum çünkü. Nasıl yapabilirdi bunu? Damla'nın haberi olmadan onun derisinin altına yerleştirdiği bu çipten sadece kendisinin haberdar olması korkunçtu. Vereceğim tepkiyi merakla bekliyor gibi baktığında, "Nasıl oldu bu? Damla'nın haberi olmadan vücuduna nasıl çip yerleştirdin?" diye sordum, yüzümdeki korkudan bir şey eksilmez aksine daha çok artarken. Aldığı derin nefesten sonra, "Operasyona çıkmam gerekiyor, bunları sonra konuşalım." dedi. Beni geçiştirmek ister gibi bir hâli yoktu, bu sebepten bende ısrarcı olmayacaktım. Çünkü benimle paylaştığı bu bilginin nedenini öğrenmeden durmayacağımı biliyordu. Eğilerek dudaklarıma bıraktığı yumuşak bir öpücükten sonra elini yanağıma koyarak, "Ben çıktıktan sonra bir helikopter ve yüksek korumalı iki araç gelecek. Seni Tarabya'ya transfer edecekler. Tarabya'da seni bir doktor bekliyor olacak." dedi. Bir şey söylemeyip sadece başımı salladığımda bir öpücük daha bıraktı dudaklarıma.Ayağa kalktığı sırada elini tutarak, "Çınar," dediğimde durup gözlerimin içine baktı. Çekimser bir tavırla, "Operasyon ne kadar sürecek?" diye, sordum merakla.
Omuz silkerek, "Seni vuran piçi yakalayana kadar sürer herhalde." dedi, gülümsedi. Elini sıkarken, "Sana bir şey olmaz değil mi?" diye, sordum.
Başını olumsuz anlamda sallayarak, "Karadağ operasyonu bu, bana hiçbir şey olmaz." dedi, kesin bir şekilde. Elini tutmaya devam ederken, "Damla'da gelecek benimle, değil mi?" diye sordum, bir umutla. Çünkü onu burada bırakacak olabilirdi.
Çınar gözlerime bakmaya devam ederken, "Onu da Tarabya'ya gönderiyorum, ama bir arada olmayacaksınız. Operasyon bitene kadar konağın deposunda güvenlik deposunda olacak." dedi, başımı salladım sadece. Sonra elini bıraktığım elimi ona doğru 'gel' dercesine uzattım. Bana doğru eğildiğinde dudaklarına yapıştım. Uzun bir öpüşmeden sonra geri çekildiğimizde alnıma bıraktığı öpücük ile beraber, "Seni vuran adamın cezasını verip geleceğim. Ben gelene kadar dinlen, çünkü geldiğimde senin de bir cezan olacak." dedi, tıpkı az önceki gibi göz kırparak. Ellerimi havaya kaldırarak, "Ben yaralıyım, bana dokunamazsın." dedim, küskün bir eda içinde.
Kahkaha atarak doğrultuğunda gözlerime baktı. Ardından da odadan çıkıp gitti. Derin bir nefes aldım ve olacakları düşünmeye başladım. Çınar düşündüğümden daha tehlikeli bir adam, en az Kerem Karadağ kadar tehlikeliydi. Herkesi bir bölgeye dağıttı, onlar da Çınar'dan gelecek cezayı bekliyordu. En çok düşündüğüm kişi ise Kaya'ydı. Aslında hiçbir suçu yoktu. Bizim canımızı yakmak, bize zarar gelmesini isteyecek bir adam değildi. Ve vurulmuş olmaktan ben sorumluydum. Kendimi Damla'nın üzerine etten duvar olmak istercesine atanda bendim. Gerçi sonuç değişmiyordu. Ben vurulmasaydım vurulan kişi Damla Atabey olacaktı ve bu daha büyük bir felaketti. Fakat anlayamıyordum neden bunu yaptığımı. Kendimi neden böyle bir tehlikeye attığımı çözemiyordum. Sanırım hem polislik hem de ablalık duygularım ön plana çıkmıştı. Oysa ki Damla da onlardan birisiydi, benim için katilden başka bir şey değildi. Yine de amacım onu herkesten ve her şeyden korumaktı. Az da olsa biliyordum bu hayatı yaşamak istemediğini, belki de elinden tutacak tek kişiydim.
Anlamadığım o kadar şey dönüyor ki, düşünmek bütün bedenimi yoruyor. Çınar'ın her şeyden haberi olmuştu, hem de kısa bir zamanda. Çünkü o Kaya'ya dahi güvenmiyordu söz konusu başka hayatlar olduğunda. Kendi önlemleri olmadan hareket etmiyordu asla, bugün de tam olarak bunu anlamıştım. Kaya korku içinde buraya gelirken o çoktan Pícaro'ya ulaşmış ve durumu çözmek için çalışmalara başlamıştı. Lokasyon başından ayrılan Kanat'ın yerine birisini bırakmayışı getirmişti hepimizin sonunu. Her ne kadar teslimatı devam ettirip Çınar'a her yarım saatte bir bilgi verilecek olma fikrini düşünse de planı başarılı olmamıştı. İnce'nin Pícaro'dan çıkarttığı destek ekip ile limana ulaşması, İlber ile ortak bir şekilde bir arama çalışması başlatması da olayı lehimize çevirmemişti. Unuttukları bir detay vardı, aslında hepsi birer piyondu. Kale ise Çınar'ın onları dahi izleyen geniş bir uluslararası güvenlik duvarının olmasıydı. Vezir Kaya'ydı, hareket alanı fazla olsa da Şah'ı yenebilmesi imkansızdı. Çünkü Şah, Çınar Atabey'di. Her halükarda oyunu bitiren kendisiydi. Tıpkı başlatan olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
Ficção Geral"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.