Yağmurlu bir günün sabahına daha uyanırken yatakta yalnız olduğumu fark ettim. Yorganı kenara iterek ayağa kalkarken kollarımı havaya kaldırarak sağa sola esnedikten sonda duvardaki saate baktığımda, sekiz buçuk olmak üzereydi. Banyoya geçerek elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçalayarak aşağıya indim. Etrafa bakınırken Kerem'in evde olmadığını anlamış salonun ortasındaki masada duran telefonumu elime almıştım. Kerem'i aradığımda telefonuna ulaşılamıyor oluşuyla kaşlarım çatılmıştı. Kerem'in telefonu hiçbir zaman ulaşılmaz olmazdı. Merakıma yenik düşerken rehberimden bulduğum Müge'yi aramıştım.Birkaç kez çalmasının ardından telefonu, "Efendim?" diyerek açtığında "Müge, günaydın." demiştim, normal bir ses tonuyla.
Müge telaşlı bir ses tonuyla, "Buyrun Misha Hanım." dediğinde daha çok meraklanırken, "Bir sorun mu var?" diye, sormuştum.
Müge üzgün ses tonuyla, "İnşaatlardan birisinde işçiler arasında arbede çıkmış. İki ağır yaralı işçimiz var. Çınar Bey çok gergin, şuan da odasında Kaya Bey ile kavga ediyor. Ben de şantiye raporlarını hazırlıyorum. Odaya götürmem gerekiyor, siz ne için aramıştınız? Önemli değilse kapatmam gerekiyor." demişti, tedirgin ses tonuyla.
Derin bir nefes alarak, "Çınar'a ulaşamayınca seni aradım. Neyse tutmayayım ben seni, haberleşiriz." diyerek, kapatmıştım telefonu.
Ardından yeniden yatak odasına çıkarken dolabımı açtım. İçinden çıkarttığım siyah dizlerimde biten fakat arkada yırtmacı olan kalem elbisemi giyindim. Ayağıma giyindiğim siyah topuklular ayakkabılardan sonra saçlarımı ve makyajımı da hallederek üzerime beyaz kabanımı giyindim. Hazırladığım çantamı alarak evden çıktığımda garajdaki spor arabaya binerek holdinge doğru yola çıktım.
Holding'in otoparkına park ettiğim arabanın ardından asansöre binmiştim. O kadar trafik vardı ki, bir buçuk saat kadar bir zamanı yolda geçirmiştim. Ofislerimizin olduğu kata geldiğimizde Müge yerinde yoktu. Adımları Kerem'in odasına yönlendirdim. Kapıyı tıklatarak içeriye girdiğimde Kerem bilgisayarının başında oturmuş ekrana bakarken Müge de hemen yanında bir sandalyede oturuyordu.
Müge beni görünce ayağa kalktığında Kerem de bilgisayardan çektiği bakışlarını bana yöneltince, "Kolay gelsin." demiştim, gülümseyip.
Kerem Müge'ye dönerek, "Geri kalanını ben hallederim, sende maillerle ilgilen." dediğinde Müge başını sallayarak masadaki dosyaları alırken bana doğru yürüdüğünde, "Hoşgeldiniz." demişti, tebessüm ederek. Aynı şekilde tebessüm ederken başımı sallayarak vermiştim karşılığını.
Müge'nin kapıyı kapatarak odanın dışına çıkışıyla birkaç adım atarak çantamı koltuğun üzerine bıraktım. Kabanımı da çıkartarak çantamın üzerine attıktan sonra masanın etrafından dolanarak, "Sevgilim." demiştim, Kerem'e bakarken.
Kerem ayağa kalkarak kollarını belime sardığında başıma bir öpücük bırakınca, "İyi misin?" diye sormuştum, biraz geriye çekilerek.
"İyiyim, neden?"
"Şantiye'de olanları duydum da, yaralılar ne durumda?"
Kerem sıkıntılı bir nefes vererek koltuğuna oturduğunda Müge'nin boş bıraktığı sandalyeye yerleşerek bir bacağımı diğerinin üzerine attım. Kerem masadaki suyunu yudumladıktan sonra, "Yakından ilgileniyoruz, durumları daha iyi." demişti, sıkıntıyla.
"Neden kavga etmişler?"
"Çocuklardan birisi duvarı yanlış bir renge boyuyor, usta da herkesin içinde rencide edince birbirlerine saldırıyorlar. Saçma sapan bir şey işte, şuan ikisi de hastanede ve tedavi altındalar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
Ficção Geral"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.