91. BÖLÜM

258 13 24
                                    


Bir kadın olarak aylar sonra kendimi yeniden güçlü hissettiğim büyük masanın önünde duruyor olmak, eskiden sırtımı yasladığım Cerrah Ata Kolcu'nun karşısında yer almak bundan sonraki hayatımın bambaşka bir yöne evrileceğinin haberiydi. Masada oturan babam ve kardeşlerim hayranlıkla bakarken bana, aslında bu masanın perde arkasında bambaşka şeyler dönüyordu. Ve Kerem Karadağ'ın tüm bu olanlardan haberinin olmaması, umarım hepimize kötü bir son yazdırmazdı.

Kendimden emin olduğum hâlimle girerken söze,
"Elimdeki disk sadece büyük masanın değil, Türkiye'nin anahtarıdır. Ve siz Cerrah Ata Kolcu, inanın bana düşünmekten için bir dakikanız bile kalmadı." dedim, tok çıkan sesimle.

Cerrah Ata Kolcu oturduğu yerden ayağa kalkarak geçerken karşıma, "Osman Karapınar senin bir kansız olduğunu bilseydi, yine de yetiştirir miyiydi acaba seni?" dediği anda, belli etmek istemesem de nefesim kesilmişti.

Fakat tam o an da Beyzat ile Kaya bibirlerine attıkları bir bakışın ardından iki ellerini de masaya vurup aynı anda ayağa kalktılar. Birisi masanın diğeri sağ diğeri sol tarafından dolandı. Kaya sağ elini Beyzat sol elini omzuma koyup beni bir adım geriye çektikten sonra yan yana gelerek önüme siper olup Cerrah Ata Kolcu'nun karşısına dikildiler, elleri de bellerinin arkasında bağlayarak.

Kaya ürkütücü olabilecek kadar sakin bir ses tonuyla, "Şimdi ben tam olarak anlayamadım, sen kimin kanından bahsettin?" diye sordu, bakışlarını Cerrah Ata Kolcu'nun yüzünde gezdirirken.

Beyzat girerken araya, "Yok canım daha neler, babam bu kadar da aptal bir adam olamaz. Benim kardeşimin kanını sorgulayacak kadar delirmemiştir. Delirmedin değil mi Cerrah?" diye sordu, dalga geçer bir hâlde.

Kaya sağ kolunu Beyzat'ın omzuna atarak sarmalarken onu, "Hayır yani Beyzat'cığım, bir yanlış anlaşılma olmasın diye soruyorum. Sonra hakkımda yalan dolan haber yapıyorlar. Yok ben sinirden adam öldürüyormuşum, yok insanların kanını yalayıp dirisini yakıyormuşum. Çok üzülüyorum bu haberlere, sonuçta ben bir dünya markasıyım. Söyle babalığına, beni üzmesin. Çünkü ben üzülünce, çok can yakıyorum." dedi, dudaklarını büzerek.

Beyzat bakışlarını babasının üzerinde dolaştırırken, "Bak Cerrah'cığım, şimdi biz Karadağ ekibi olarak büyük masadan ayrılıp Tarabya'ya dönüyoruz. Sen de bu gece hazırlığını bitirip Ermenistan sınırına iniyorsun. Olur da başın sıkışır, ne bileyim kaza ara vurulursun falan... İçinden bine kadar say, ölmezsen beni ara ben sana havadan bir yardım çadırı fırlatırım. Hayır yani evlatlık yapmam dedim diye insan değilim de demedim. O kadarını da yaparım canım." dedi, göz kırparak.

Bakışlarım Kerem'e kaydığında oturduğu yerden kalktığı anda masadaki herkes kalkarken ayağa, Kaya ve Beyzat bana dönmüştü. İkisi beni ortalarına alarak sarmalarken, terasın çıkışına doğru yürümeye başladıklarında onlara eşlik ettim. Aral Mestan, Kerem Karadağ, Yiğit Ata Kolcu arkamızdan geliyordu. Merdivenleri indikten hemen sonra dağ evinin dışına çıktığımızda orman yolu boyunca yürümeye başladık. Dağ evinden tamamen uzaklaşıp helikopterin yanına vardığımızda Kaya ve Beyzat omzumdaki kollarını aynı an da indirip beni ittiklerinde dönüp ikisinin de yüzüne ters bir bakış attım.

Beyzat sinirli çıkan ses tonuyla, "Bana böyle bir gün yaşattığın için, pişman olacaksın!" dedi, dönüp Aral Mestan'ın gözlerine bakarken.

Beyzat kadar sinirli olan Kaya da aynı şekilde bakarken Aral Mestan'ın gözlerine, "Senden nefret ediyorum, keşke Neva Beyoğlu'nun sıktığı o kurşunla geberip gitseydin!" dedi, yüksek çıkan sesiyle.

Kerem şaşkın bir ses tonuyla, "Birisi bana burada neler olduğunu anlatacak mı?" diye sordu, kızgın hâliyle bakarken bize.

Aral Mestan sakin bir şekilde, "Helikopter'e binin, Tarabya'da konuşacağız." demişti, helikopterin etrafında dolanıp kokpitin olduğu kısıma binerek. Kaya ve Beyzat öfkeli bir şekilde açarken helikopterin arka kapısını, ikisi de içine binmişti.

ŞANS OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin