Tarabya'daki konağın önüne gelen siyah arabanın içine binerek Sarıyer'e indiğimizde bir başka arabaya transfer olurken Pícâro merkez binasına doğru çıktığımız yolculukta sessizliğimi korumuş ve Kerem Karadağ'dan gelecek hamleyi beklemiştim. Evden çıkmadan önce bıraktığım notu görmesini ve gördüğü anda benimle iletişime geçeceği anı bekliyordum. Yarım saatin sonunda geldiğimiz Zetra bölgesindeki Pícaro merkez binasının önünde durmuş, indiğimiz araçtan Aral Mestan ile birlikte helikopterlerden bir tanesine binerek havalanmıştık. Yolculuğumuzun İstanbul'da ki Fatih ilçesinde bulunan istihbaratta son bulmasını beklerken Şile'nin Ağva köyündeki bir evin önüne doğru inişe geçtiğimizde şaşkınca aşağıya bakmıştım. İnişini tamamlayan helikopterin ardından yanımdaki askerlerden bir tanesi kapıyı aralayarak dışarıya çıktı. Diğer askerler ve Aral Mestan da aşağıya inince askerlerden bir tanesinin uzattığı eli tutarak bende inmiş, ve etrafıma bakınmıştım. Büyük bir bahçesi olan, iki katlı, siyah ve şirin bir evin önündeydim.Bakışlarımı yanı başımda duran Aral'a çevirerek, "Neden buraya geldik?" diye, sormuştum. Aral Mestan bir şey söylemeyip eve doğru yürüdüğünde bende peşinden ilerlemiştim. Kapıyı iterek açtıktan sonra içeriye girdiğinde yürümeye devam etmiştik. Koyu yeşilin ve kahverenginin hâkim olduğu salona ilerlediğimizde bir dağ evi olduğunu, ve evinin içinin tamamen bambudan yapılmış oluşunu gördüm.
Aral Mestan salonun ortasına ilerlediğinde ellerini belinin arkasında bağlayarak, "Burası senin hamileliğini geçireceğin ev, hoşgeldin." dedi, gözlerimin içine bakarken.
Şaşkına dönmüş bir şekilde bakarken, "Anlamadım, hamileliğimi geçireceğim ev mi? Bir dakika, sen beni istihbarata teslim etmeyecek miydin?" diye, sormuştum.
"Hadi Kerem sana seni ait olacağın yere yani istihbarata göndereceğini söyledi. Peki ya sen, buna nasıl inandın?"
Bakışlarımı üzerinde gezdirirken, "Neden inanmayayım? Beni öldürmediniz ama yaşatmak da istemiyorsunuz. Ne düşünebilirdim?" diye, sormuştum.
Aral Mestan derin bir iç çekerken, "Seni öldürmedi, çünkü buna ben izin vermedim. Ama Kerem olmasa da seni öldürecek birisi var ki, işte ondan seni ben bile koruyamam." dedi, gülümseyerek.
Tıpkı onun gibi gülümserken, "Kaya Bağdat." demiştim, badem gözlerine bakarak. Başını olumlu anlamda sallarken, "Artık burada yaşayacaksın." demişti, net bir ses tonuyla.
"Neden?"
"Çünkü Kerem Karadağ seninle aynı çatı altında yaşamak istemiyor."
"Sadece beni değil, karnımdaki bebeği de istemiyor."
"Evet."
Gözlerimi kısarak bakarken, "Ben bu çocuğu tek başıma yapmadım." dedim, hırsla.
"Ama tek başına ihanet ettin."
"Biliyor musun, bugüne kadar Tünel'den ya da Pícaro'dan tanıdığım herkesten nefret ediyorum. Çünkü hepiniz kendi alanlarınızda büyük işler başarmış olsanız da hiçbirinizin empati duygusu yok. Bencilsiniz, çıkarcısınız ve acımasızsınız."
Ayakta kalamayacağımı hissederken kahverengi yeşil yastıkları olan üçlü koltuğun sol tarafına oturmuştum.
Aral birkaç adım atarak karşımdaki ikili koltuğa oturduğunda, "İşte bu konuda yanılıyorsun. Çünkü biz hepimiz seni anlıyoruz. Sana verilen görevi de, yaptığın işi de, başına gelenleri de... İnan bana Tünel'de ve Pícaro'da tanıdığın herkes seni anlıyor. Ama sende şunu unutma, hiçbirisi seni affetmek zorunda değil. Sen öyle ya da böyle onların arasında altı ay geçirdin. Bir sürü şey paylaştınız. Şartlar ne olursa olsun onlar senin gibi değiller. Senin gibi olamazlar, çünkü onların hayatlarıyla senin hayatın kıyaslanamayacak kadar farklı. Sen elinden geleni yaptın. Kerem ile konuştun. Dinlemek ister ya da istemez, kendini yeterince açıkladın. Kerem seni anladı, sana hâk verdi. Ve emin ol aksi olsaydı şuan yaşıyor olmazdın. Ama seni anlasa bile affetmedi. Amacın ne olursa olsun, nasıl bir durumun içine düşersen düş, kendini ne ile savunursan savun, sonuç değişmeyecek. Sen hiçbir zaman istihbarata dönemeyeceksin. Çünkü onlardan sakladığın bilgiler ile mesleğine ihanet ettin. Sen hiçbir zaman Karadağ aşiretine dönemeyeceksin, çünkü oradaki koltuğunu kaybettin. Artık bazı şeyleri kabullenme vakti gelmedi mi? Güzeldi, ama bitti. Lütfen kendini de bebeğini de daha fazlasına zorlama, çünkü Kerem Karadağ'ın kendi defterindeki sayfanda yer kalmadı. Yeni bir sayfa içinde yeterince geç kaldın. O defter güzeldi, ama bırak öyle kalsın. Şuan itibariyle sana başka bir kapı aralıyorum. Kapında adamların olacak. Her eksiğin tedarik edilecek. Rahat bir hamilelik ve rahat bir doğum süreci geçirmen için elimden geleni yapacağım. Doktor Niran Yüksel haftada bir kez kontrole gelecek. Kapıdaki adamlar on iki saatte bir nöbet değişimi yapacak. Saat gecenin kaçı olursa olsun, canın ne istiyorsa söyleyebilirsin. Umarım bu kez aklını kullanır ve hem kendin için hem de bebeğin için en iyisinin bu olduğunu anlarsın." demişti, bakışlarıyla beni süzerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
General Fiction"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.