97. BÖLÜM

263 11 2
                                    


Elimdeki nota bakakalırken, gözlerim yatağın üzerindeki gelinliği bulduğunda odanın açılan kapısından içeriye giren Kerem'i gördüğümde elimdeki notu göğsüme sıkıştırarak yüzümü ona döndüm. Ellerini ıslak saçlarından geçirirken bana ters bir bakış atmanın ardından banyoya doğru ilerlediğinde gelinliği görmemişti. Ve ben gelinlik hakkında nasıl bir açıklama yapacağımı bilmiyordum. Korku dolu bir nefesi soluduktan sonra masanın üzerinden aldığım çakmak ile birlikte dışarıya çıktım. Etrafıma bakınıp kimsenin olmadığına emin olduğum bir andan sonra göğüsüme sıkıştırdığım zarfı ve kağıdı çıkartarak elimdeki çakmak ile ateşe verip kül oluşunu izledikten sonra avlunun kenarındaki bahçenin arkasında bulunan süs havuzunun içine fırlattım. Sonra da cebimden çıkarttığım telefonum ile Aral Mestan'ı aradım. Birkaç çalıştan sonra telefonu, "Ne var?" diye açmıştı, bana olan kızgınlığıyla.

Avlunun en uç kısmına doğru yürürken temkinli bir ses tonuyla, "Aral, çok kötü bir şey oldu." dedim, tedirginlik içerisinde. Aniden endişe barındıran bir ses tonuyla, "N'oldu?" diye sormuştu, merak içinde.

"Kerem'in annesi, yatak odamıza girmiş."

"Ne?"

"Odaya girdiğimde yatağın üzerinde bir gelinlik vardı. Gelinliğin üzerinde de benim adıma ve soyadıma bırakılmış bir zarf duruyordu. Zarfın içerisinde daha önce bana verdiğin mektuptakiyle aynı olan el yazısıyla yazılmış bir not vardı."

Aral şaşkın bir ses tonuyla, "Anlamadım, sen Neslihan Şeyhanlı Karadağ'ın buraya geldiğini mi söylüyorsun?" diye sordu, korkuyla.

"Kendisi mi geldi başkasını mı gönderdi bilmiyorum ama yatağın üzerindeki gelinlik ona aitmiş. Reha Bey ile evlenirken giyindiği gelinliği bana hediye etmek istemiş. Şuan da gelinlik yatağın üzerinde, kaldırmak istedim fakat nereye koyacağımı ya da nasıl saklayacağımı bilmiyorum. Aral n'apacağız? Kerem'e ne söyleyeceğiz?"

Aral derin bir nefes bırakırken, "Damla'nın odasına gidiyorum, hemen yanıma gel." deyip telefonu kapattığında bende arka taraftaki merdivenleri çıkmaya başladım. Avlu boyunca yürüdükten sonra Damla'nın odasının olduğu tarafa doğru yürüdüm. Kapısının önüne geldiğimde karşı avludan buraya doğru gelen Aral'ı gördüm. Üzerini değiştirmişti fakat saçları hâlâ ıslaktı.

Yanıma geldiğinde hiç beklemeden Damla'nın kapısına tıklattı. Birkaç saniye sonra kapıyı açan Damla bize bakarak, "N'oldu?" diye sordu, merakla.

Aral Damla'yı kenara çekerek, "İçeri girin, kapıyı kapatın." dedi, gergin bir şekilde. Damla ne olduğunu anlamamış bir hâlde bakarken yüzüme, yanından geçerek içeriye girdiğimde kapıyı kapatarak peşimden geldi.

Aral bakışlarını Damla'ya çevirirken, "Annen gelmiş." dediğinde Damla dehşete düşmüş bir vaziyette, "Ne?" dedi, yutkunarak.

Aral sakin kalmaya çalışırken, "Zeynep'in ve Kerem'in yatak odasına girmiş. Reha Amca ile evlenirken giydiği gelinliği bırakıp gitmiş." dedi, ne söyleyeceğini bilemez bir durumda.

Damla elleriyle ağzını kapatıp, "İnanamıyorum. Peki Kerem annemin gelinliğini görünce ne yaptı?" diye sordu, endişeyle.

Damla'nın gözlerinin içine bakarken, "Kerem gelinliği görmedi. Ben yatak odasına girdikten kısa bir süre sonra gelip sinirli bir şekilde banyoya geçti. Varil olayından olsa gerek, bana kızgındı. Ama banyodan çıktığında görecek, ve ben ne söyleyeceğimi bilmiyorum." dedim, ellerim titrerken.

Damla çatılan kaşlarıyla Aral'a dönerken, "İyi de annemin gelinliği zaten buradaydı. Yani babamla yatak odasında bulunan bir sandığın içinde muhafaza ediliyordu. Ne Kerem ne de ben o sandığı açmayız. İçinde annemin gelinliği, babamın damatlığı vardı. Kerem o gelinliğin orada olduğunu biliyor. Bu yüzden gelinliği gördüğü anda annemin yaşıyor olma ihtimalinin aklından geçmesi imkansız olur." dedi, açıklama yaparken.

ŞANS OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin