76. BÖLÜM

225 17 8
                                    


1991, Adana / Yüreğir

"Birkaç yıl önce birileri bana on sekiz yaşında aşık, on dokuz yaşında anne olacaksın dese asla inanmaz ve belki de bu durum ile en münasip şekilde alay ederdim. Fakat o birileri bana Reha Karadağ ile evleneceğimi söylese alay eder miydim? Asla... Bugün 10 Kasım, saatler gece yarısından sonraki üçü gösteriyor. Kucağımda iki saat önce doğurduğum altın saçlı oğlum var. Ve ben kucağıma bırakılan bu altın saçlı oğlum ile ne yapacağım bilmiyorum. Çünkü kendisi tamamen babasına benzeyerek beni bir miktar üzdü. Oğlum, annenin genlerini beğenmeyebilirsin fakat bana hiç benzememeni de anlayamıyorum. Ve kendimi tek bir teselli de buluyorum, umarım huylarını benden almışsındır. Bunu babanı sevmediğim için söylemiyorum oğlum, ama senin baban bazen çok sinir bozucu olabiliyor. Mesela doğumuna şahit olmak, yanıma gelip elimi tutmak istemedi. Neymiş, benim acı çekmeme katlanamıyormuş.
Kusura bakmayın Reha Bey, çocuğunuzu yaparken çok mutlu olup doğumdaki acıyı tamamen benim payıma bırakmanız kabul edilebilir gibi değil. Ve tam da şuan, seni boşamayı düşünmüyor değilim.
Neyse ki, bunu yapmayacağım. Hayır tabiki sana deliler gibi aşık olduğum, sensiz nefes alamayacağım için ya da ne bileyim benden bir oda uzağa gittiğinde bile deliye döndüğümden değil. Şuan kucağımda yatan altın saçlı oğlum için seni boşamıyorum. Çünkü sen bu gece büyük bir milada sebep olarak, bana dünyaları verdin. Oğlum babasız mı kalsın? Hayır oğlumu bırak, ben dul mu kalayım? On dokuz yaşında dul mu olur Reha? Oğlum, kucağıma bırakıldığın ilk anda kaç saat ağladığımı bilmiyorum. Senin gelişin hem büyük bir mutluluk sebebi, hem de büyük bir dert oldu. Merak etme oğlum, dert olan sen değilsin. Dert olan benim. Senin çok dertli bir annen var. Çünkü senin annen daha kendine bakamıyor, sana nasıl bakacak acaba? İki saattir yüzüne bakıyorum, her şeyin çok minik. O nasıl burun öyle oğlum, sen onunla nasıl nefes alıyorsun? Zaten sürekli de uyuyorsun, daha gözlerinin rengini bile göremedim. Ve galiba senin kemiklerin de yok, nasıl bu kadar yumuşak olabilirsin? Oğlum, acaba yere düşsen kırılır mısın? Parçalanada bilirsin. Ama sen yine de yapma öyle şeyler, böyle kucağımda usulca yatmaya devam et olur mu? Şuan baban yanı başımda uzanmış, bana uyumam ve dinlenmem gerektiğini söylüyor. Uyuyamam ki... Ya ben uyurken uçmaya kalkarsan? Hayır sürekli kollarını iki yana açarak hızlı hızlı hareket ettirip sonra tekrar hareketsiz kalıyorsun da ondan söylüyorum. Oğlum, uçmayı düşünmüyorsun değil mi? Korkuyorum. Tahmin et bakalım annen n'aptı? Hani yaşlı amcalar telefonları çaldığında kimin aradığını görmek için telefonu kendinden uzaklaştırarak, gözlerini kısarak bakar ya. Son yarım saattir bende öyleyim. Şöyle bir uzaktan bir yakından bakıyorum sana, sen neden bu kadar zayıfsın? Senin o babaannen hamileliğimde kaç kurban kesti haberin var mı? Oğlum Adana'nın nüfusu kadar et yedirdiler bana. Sormazlar mı şimdi bu etler nereye gitti, 'doğura doğura üç kilo çocuk mu doğurdun' demezler mi? Oğlum akşam pişirdiğimiz yemeğin içine bile beş kilo kıyma koyan babaannen seni görünce fırına atar diye çok korkuyorum. Ama korkma, annen seni çılgın babaannenden koruyabilir. İçim içime sığmıyor altın saçlı oğlum... Biliyor musun senin annen böyle her şeyini günü gününe yazıyor. Neden diye sorma. Soramazsın zaten, o minicik ağzınla mememi zor buluyorsun yok bir de soru sor. Sonra Neslihan bayılsın. Gerçi, şimdi soyuna bakarsak ben şöyle birinci ayında falan konuşmanı bekliyorum. Sonuçta senin soyunda Şeyhanlı kanı var. Tamam tamam, biraz da Karadağ kanı var. N'apalım oğlum kader, inan bende istemezdim kanının bu kadar karışık olmasını. Bir dakika oğlum, baban defterimi almaya çalışıyor. Şuan vermemek için direniyorum. Çünkü sana söylememem gerekenler bitmedi. Daha seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım. Ya ama baban durmuyor. Kusura bakma oğlum, babanı dinlemek zorundayım. Çünkü sonra bana kızıyor, o zaman eve çiçek falan da getirmiyor. Bak ya, ne geldi aklıma! Senin bu baban Raci Amca'nın bahçesindeki çiçekleri yolup bana getiriyor. Oğlum, öküz senin bu baban! Koskoca Karadağ aşiretinin lideri bahçe duvarından çiçek aşırıyor. Of, ben gidiyorum oğlum. Senin bu baban taktı bana. Sende kusura bakma artık, seni ne kadar sevdiğimi sonra anlatırım."

ŞANS OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin