41. BÖLÜM

144 18 56
                                    


İçimdeki korkunun bedenimi ele geçirdiği şu dakikalarda ayakta kalıyor olabilmem bir mucizeydi. Ortamın gerginliği ve fakat tuhafça yaşanan sessizlik birazdan kopacak olan fırtınayı simgeliyordu. Çünkü vurulduğum gün Çınar Atabey'den habersiz mahzene gelerek durumu çözmeye çalışan Kaya Bağdat'a yaşattıklarına bire bir şahit olmuş olan ben böyle bir hatanın affedilmeyeceğinin farkındaydım. Ve sanırım Kaya'nın hayatını pamuk ipliğine bağlayan, yaptığı şeyi itiraf etmesine sebep olan da bendim. Fakat tıpkı onun gibi bende bilemezdim Çınar'ın bahçe kapısından gelerek bizi dinlemiş olması ihtimalini gerçekten bilemezdim. Ben üzerimdeki suçluluk duygusunu atamazken Çınar'ın elindeki ıhlamur demetini kenardaki koltuğun üzerine bırakarak birkaç adım attıktan sonra, "Kaya." deyişini duyduğum an, sesinde bir öfke tınısı duymayı beklerken bambaşka şeyleri hissettiğim zaman durumun da düşündüğümden daha vahim olduğunu yeni idrak edebilmiştim.

Kaya yaptığı hamlenin verdiği utançtan olsa gerek başını yere eğerken Çınar'ın birkaç adım daha atarak tam olarak karşısına geçtiği nokta olduğum yerden hareket etmek için bir şeyler yapmak istesem de sanki ayaklarına ağırlık bağlanmış da bedenini kıpırdatamayan birisine dönüşmüştüm. Ve belki de bu onların arasına girmemem için bana gönderilen bir işaretti. Ama söz konusu olan kişi ise Kaya Bağdat olunca bu işareti görmezden gelmeliydim.

Çınar konuşmakta zorlandığını belli edecek kadar kısık çıkan bir ses tonuyla, "Bir şey söyle." dediğinde, sesinde neden çaresizlik hissettiğimi bilmiyordum.

Kaya ellerini cebinden çıkartarak ve fakat başını yerden kaldırmadan mağrur bir sesle, "Duyman gereken her şeyi duymadın mı zaten?" diye mırıldanmıştı, yapacağı bir açıklaması olmadığını belirtirken.

Çınar ses tonunu tamamen ele geçirmiş olan hayal kırıklığıyla, "Bana ihanet etmedin değil mi? Dönmedin bana arkanı, benim sana olan güvenimi sikmedin değil mi Kaya? Yapmadın." dedi, kabullenmediğini anlatmaya çalışırken.

Böyle bir durumda bağırması ortalığı yakıp yıkması gereken Çınar Atabey'in sakinliğini koruduğu bu dakiklara bir mana yüklemem gerekirse anladığım tek şey, Kaya'nın yaptığı bu hamlenin onu sinirlendirmediği fakat yaşadığı ihanetin elini kolunu bağladığı gibi kalbini de bağlamasıydı.

Kaya başını yerden kaldırıp Çınar'ın gözlerine baktığında yüzünde kendini belli eden bir gaf ile, "Yaptım." dedi, sadece. Koşullar ne olursa olsun kendini savunan Kaya Bağdat, mücadele etmiyor bir savaşa girmiyordu. Çünkü savaşa girmek istemiyordu.

Çınar boğazına yerleşen yumruyu yutkunarak, "Neden?" diye, sormuştu. Nedenlerini dinlemek ona ne kazandırırdı bilmiyordum fakat kendince Kaya'yı anlamak istiyordu. İlk kez Kaya'yı anlamak istiyor ve ondan kendisini ihanetin içinde olmadığına ikna etmek istiyordu. Fakat her zamanın aksine Kaya Bağdat o ihanetin kapısını kendi elleriyle bile isteye aralamış ve bu sefer gerçekten masum kalamamıştı.

Kaya bir an bakışlarını karşısındaki duvara değdirdikten birkaç saniye sonra yeniden Çınar'ın gözlerine bakarak, "Benim nedenlerim sana yaptığım şeyi kabul etmene sebep olacak nedenler değil. Kendimi savunmak istemiyorum. Bir ceza alacağımın farkındayım. Ve sen ne söyleyeceksen onu kabul etmeye de hazırım." dedi, büyük bir soğukkanlılık içerisinde.

Çınar başını eğerek uzun süre sadece yere baktı. Ne konuşuyor ne de nefes aldığı belli oluyordu. Kafasındaki terazide yerini şaşıran dengeleri korumaya mı çalışıyor yoksa Kaya'nın da dediği gibi kendince ona bir ceza mı hesaplıyordu, bilinmezdi.

Çınar başını kaldırarak Kaya'nın yüzüne baktıktan sonra, "Yıllar önce 16 Mayıs 2014'de Pícaro'da bir toplantı yapmıştık. Pícaro'nun elit bütün üyelerinin yer aldığı, senin sağ koltuğunda kardeşim dediğin Aral Mestan'ın olduğu büyük bir toplantıydı. Hani şu Mestan uğruna ilk kez bana silah doğrulttuğun toplantıdan bahsediyorum. O gün Kanat'ın hazırladığı hard diskin masaya yerleştirildiği o toplantı da herkes diskin kimde kalması gerektiğini konuşurken ayağa kalktığımda oluşan sessizliği hatırlarsın sen. En iyi sen bilirsin o sessizliğin sebebini değil mi? Çünkü o sessizliği bölerken herkesin hayatını koruyacak olan o diskin kimde kalacağının kararını verecektim. O gün masada bir soru sormuştum, hatırlıyor musun?" demişti, genzini dahi yakan o ses tonuyla konuşması büyük güçlük çektiriyordu kendisine.

ŞANS OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin