96. BÖLÜM

217 12 10
                                    


Adana'nın Yüreğir ilçesindeki Tepebağ mahallesinin karşısındaki boş bir arsaya özenle hazırlanmış nikâh merasiminin hemen karşısında duran Vola Otel'in penceresinden dışarıya bakarken, gördüğüm görüntü yüzümdeki tebessümün en güzel hâliydi. Yemyeşil bir arazinin üzerine kurulmuş nikâh masasının hemen karşısında konukların oturacağı daire şeklindeki beyaz masaların üzerinde, krem renklerde masa örtüleri vardı. Ağaçtan yapılmış beyaz sandalyeler, masaların üzerindeki sade ve şık mumlar, etrafı ağaçlarla bezenmiş ve ağaçlara dahi beyaz tüller çekilmiş bu merasim gördüğüm en güzel manzara olabilirdi. Her detayı Kerem'in kendi isteği üzerine hazırlanmıştı. Ağaçlara bağlanmış şamdanlar ise, benim isteğimdi. Üzerimdeki saten geceliğin ipini düzelttikten sonra arkamı döndüğümde Başak kahvesini içerek bir moda dergisine bakıyor, Damla ise telefonuyla ilgileniyordu. Onların da üzerinde aynı renkte lacivert saten gecelikler vardı.

Başak elindeki dergiyi masaya bırakarak, "Bir şey soracağım." demişti, Damla'ya bakarak. Damla başını telefonundan kaldırmadan, "Sor." demişti, mırıltılı bir ses ile bir şeye dikkat kesilmiş bir hâlde.

Başak sağ bacağının üzerindeki sol bacağını sallarken, "Kuaförler ve makyözler neden direkt buraya gelmedi de önce konağa geldi. Biz neden hepimiz kampa gider gibi aynı anda geldik?" diye sordu, hayıflanarak. Ben de yatağın kenarına oturmuştum.

Damla başını telefonundan kaldırıp Başak'a bakarken, "Çünkü İstanbul'dan geldiler. Burayı bulamazlar diye, gelmelerini bekleyip hep birlikte otele geçtik. Bunun neyini anlamadın?" diye sordu, şaşkınca bakarken.

"Anlamadım işte."

"Hayır ben de neden anlamamana şaşırdım, onu anlamadım."

"Damla."

Damla yeniden telefonuna dönerken, "Ya sus, oyun oynuyorum rahatsız etme." dedi, kızar gibi konuşurken.

Derin bir iç çekerek, "Aslında böyle bir hazırlığa hiç gerek yoktu. Nikâh salonuna giderek, evlilik cüzdanımızı alıp gelebilirdik. Zaten yarın akşam da düğünümüz var. Nikâh için özellikle bir davete ihtiyaç var mıydı?" diye sordum, merak içinde.

Başak başını bana çevirirken, "Tabiki vardı, sen sadece Kerem Karadağ ile evlendiğini düşünüyorsun ama medya Çınar Atabey'in evliliğini konuşacak." dedi, açıklama yaparken.

"İyi de bu çok saçma, Çınar Atabey neden Adana'da evlensin ki?"

Başak derin bir nefes verirken, "Bunlar uzun konular, daha sonra konuşuruz. Sen şimdi saçını nasıl yaptıracağını, makyajını nasıl istediğini falan düşün hayatm." dedi, kahvesini yudumlayarak.

Odanın kapısı tıklandığında Başak kapıya doğru, "Kart yok, girebilirsin." diye seslendiğinde içeriye Dinar, İrem, Müge, Didem ve kuaför ekibi girdi.

Müge odanın ortasına doğru ilerlerken, "Ay bir saattir ilk önce kimin saçı makyajı yapılacak onu konuşuyoruz." dedi, kendini yatağın üzerine atıp otururken.

Dinar gözlerini kısarak Müge'ye bakarken, "Kız sen deli misin? Bir saattir yaygara çıkartan sensin, bir de şikayetleniyorsun. Vuu, git anam ötede herslen!" dedi, hepimizi güldürerek.

Kuaförlerden erkek olan elini bana doğru uzatarak, "Misha Hanım, merhaba." dediğinde ayağa kalkarak uzattığı elini sıkarken, "Merhaba." demiştim, tebessüm ederek.

"Adım Harun, dilerseniz hazırlığı başlatalım."

"Tabi, nasıl isterseniz."

Eliyle odadaki şifonyerin önünde duran kadife koltuğu göstererek, "Buyrun lütfen." dediğinde başımı sallayarak, benim için çektiği koltuğa oturdum. Ekipte Harun Bey, Mine Hanım, Kemal Bey olmak üzere üç kişi vardı. Benim hemen yan tarafındaki koltuğa da Damla oturmuş. Harun Bey benimle, Mine Hanım Damla ile ilgilenirken Kemal Bey de Başak ile ilgileniyordu. Dinar, Didem, İrem ve Müge de tabletten makyaj modelleri bakarak yatağın kenarında yan yana oturuyorlardı.

ŞANS OYUNUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin