Kaşlarımı kaldırarak ve tam karşısına oturarak, "O görüntüleri kullanarak ne yapabilirsin ki? Sende gayet iyi biliyorsun ki sicilim temiz, oraya zorla götürüldüğümü, psikolojik ve fiziksel şiddete uğradığımı, hayatımı idame ettirebilmek için yapmak zorunda olduğumu söylerim. Sadece bir görüntü ile beni kendine mecbur bırakacağını düşünecek kadar basit bir zekaya sahip olman, gerçekten aptalsın." dediğimde bakışları beni süzüyordu.Kendinden emin olan duruşunu ve istifini bozmadan, bir bacağını diğerinin üzerine atarak ve elini de diz kapağına yaslayarak, "Holding'ten kalan boş zamanlarında, polisiye dizileri mi izliyorsun? Bu kadar bilgiye sahip olman iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi karasız kaldım, hemde bir İngiliz olarak." deyince, sinsi bir gülüş bıraktım yüzümde. Ardından, "Bir yanımın Türk olduğunu unutuyorsun Atabey." dedim.
Başını sallayarak ayağa kalktığında elindeki kumandaya basarak kapının kilidini açmıştı. Dönüp gözlerime bakarak, "Seninle konuşmamız gereken şeyler var, ama şimdilik bekleyeceksin." dedikten sonra odadan çıktığı sırada içeriye Damla girmişti. Göz göze geldiğimizde üzerimdeki kıyafetleri süzerek, "Senin için bir araç hazırlandı. Evine gönderileceksin." dedi, küçük şeytan!
Derin bir nefes alarak ayağa kalktığımda, "Damla hanımlar öyle mi emrettiler?" dedim, kinayeli bir ses ile. Kollarını göğsünde bağlarken yapmacık bir şekilde tebessüm ederek, "Benimle iyi geçinmek varken neden kötü olmayı tercih ediyorsun?" diye, sordu alaycı bir merakla. Birkaç adım atarak burnunun dibine kadar girdiğimde tıpkı onun yaptığı gibi kollarımı bağladım ve, "Senin benimle iyi geçinmen gerekmez mi?" diye, sordum.
Kaşlarını kaldırarak, "Neden?" diye, sordu.
Başımı yana doğru eğerek, "Çatışma bölgesinde beni sattığını düşünürsek, bunun intikamını alacağımı hesaplayarak hareket etmen gerekir." dedim, dik bir duruşla.
Yüzüne yerleştirdiği yapmacık duran bir üzüntü ile dudaklarını büzerken, "Hâlâ anlayamadın değil mi?" dedi. Gözlerine bakarken, "Neyi?" diye sordum.
"Seni oraya planlı bir şekilde götürdüm. Öldürdüğün iki keskin nişancıyı da Çınar ayarladı. Her şey planlıydı, adam öldürmen ve bize koz vermen gerekiyordu. Neyse ki fazla zorlamadın beni, deli cesaretinle yaptığın o vuruşlar şimdi Çınar'ın elinde birer kanıt hâline geldi."
Damla'ya iyice yaklaşarak nefesimi yüzüne üflerken kısık ama baskın bir ses ile, "İstediğinizi yapabilirsiniz. Beni bu örgüte dahil edemeyecek ve beni kendinize bir piyon olarak satın alamayacaksınız." dedim, cevap vermesini beklemeden odadan çıktığımda koridor boyunca yürüdüm. Kaya'nın yattığı odanın kapısı açıktı ve Çınar yatağın kenarına oturmuş onu izliyordu.
Elini Kaya'nın eline koyarak derin bir nefes aldığı sırada bir şeyler söylemeye hazırlanıyor gibi bir ifadesi vardı fakat çalan telefonu buna engel olmuştu. Cebinden çıkarttığı telefonu, "Kanat." diyerek cevaplayınca dün gece İnce ve Gurbet'in yanındaki adamı ile konuşacağını anladım.
"Baskın bitti... Midyat'lılar uzun bir süre kendine gelemez... Bilmiyorum... Ele başı yoktu ortada... Nereden bileyim amına koyayım kaçmıştır... Boşver şimdi bunu... Bir araç hazırlattım... Misha Olivia evine götürülecek... Olmaz... Kimseye güvenemem.... Sen götüreceksin Kanat... Beni dinle... Evin her iki sokağına üçer tane adam yerleştirin, ön ve arka kapıya ikişer adam yeterli... Hazırda bir araç beklesin... Evet... Misha Olivia benden habersiz evden çıkmayacak... Takipte olacaklar..."
Telefonu kapattığında yeniden cebine koyduktan sonra, "Uyan sende amına koyayım, her iş bana kaldı." diye mırıldandı. Birkaç adım daha atarak odaya girdiğimde başını çevirerek bana baktıktan sonra ayağa kalktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
General Fiction"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.