Elimdeki kutunun kapağını kapatırken yüzüme yerleştirdiğim tebessüm ile, "Kalem çok güzel, ayrıca düşünceleriniz için de teşekkür ederim." dedim. Başını memnun olmuş bir ifade ile salladıktan hemen sonra, "Rica ederim." dedi. Ve yeniden söze girerek, "Plazanın bu katını gezmek ister misiniz?" diye sordu, meraklı bir ses tonuyla.Gözlerinin içine bakarken merakla, "Evet, olabilir." dedim. Ardından elimdeki kutuyu masamın üzerine bıraktım, telefonumu aldım elime. Beraber çıkarken odadan, koridor boyunca yürüdükten sonra eliyle gösterdiği tarafa koridorun sağ tarafına yürüdük. Cebinden bir kart çıkarttı, az önce Başak Hanım'a verdiği kartın aynısıydı. Kartı önümüzdeki beyaz kapının paneline okuttu. İçeride bizi büyük bir alan karşıladı. Duvarda kocaman bir televizyon, neredeyse yirmi kişilik bir koltuk seti, büyük avize ve ortada çok geniş bir masa vardı.
Eliyle içeriyi gösterip, "Çalışanlar için dizayn edilmiş bir oda burası, genellikle mola saatlerinde kullanılır. Büyük de bir terası var, orası da sigara içmek için ayrılan bir yer." dedi, açıklama yaparken.
"Holdingin iç mimarı ile tanışmak isterim, tasarımları harika."
Gülümseyip başını sallayarak, "Halit Bey ile çalışıyoruz, tanışırsınız bi ara," dedi. Ardından odadan çıktık. Birkaç adım daha attığımızda başka bir odanın paneline dokunup kapıyı açtı. İçeride inanılmaz büyük bir kütüphane vardı. Duvarlar boydan boya raflarla dolu, her raflarda sayılamayacak kadar çok kitap, ortada yuvarlak şekilde konumlanmış geniş bir çalışma masası.
"Burası araştırma geliştirme merkezimiz." dediğinde yüzüne bakarak, "Neden kimse yok?" diye sordum. Az önce ki odada da kimse yoktu.
Ellerini cebine koyarak, "Bugün bakanlıktan gelen mali müşavirlerin yapacağı bir denetim var, odalarda denetime alıncak. Bugün için bu kattaki hiçbir oda kullanılmayacak, herkes kendi odasında çalışıyor." dedi.
"Anladım."
Katta on üç ortak alan vardı. Hepsini hızlı bir şekilde gezdikten sonra toplantı saati yaklaştığı için benim odama döndük. Proje dosyasını ve kutusundan çıkarttığım kalemi aldım. Birlikte bir üst kattaki toplantı salonuna gitmek için yürüdüğümüz sırada, "Bizim katta kaç kişinin ofisi var?" diye sordum.
Merdivenleri çıkmaya başlarken, "Sekiz kişi." dedi, dudaklarımı sağa sola çekerek, "Kimler var peki?" diye sordu.
"Bence zamanla öğrenirsiniz, kafanız daha fazla karışmasın. Ama gözünüz de korkmasın. Sonuçta holdingin bütün çalışanlarını ile muhattap olmayacaksınız. Diğer katlar ile de işiniz yok."
Üst kata çıkıp sol tarafa döndüğümüzde Çınar Bey elindeki kartı panele okuttu. Herkeste beyaz olan kart kendisinde griydi, Müge'nin bahsettiği 'master card' olduğu içindi muhtemelen.
İçeriye girdiğimizde şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Toplantı salonu inanılmaz büyüktü. Çınar Bey içeriye girince herkes ayağa kalktı, eliyle yaptığı hareket sonrasında yeniden koltuklarına oturduklarında Çınar Bey bu sefer de bana döndü.
Bir elini belime yerleştirerek, "Çalışmalarına başlayacağımız projenin sahibi ve aynı zamanda finans yatırımcısı Misha Olivia," dediğinde tebessüm edip masadaki herkese başımla selam verdim. Aynı selamı onlarda bana başıyla verdiğinde, Çınar Bey oturacağım yeri işaret ederek, "Buyrun," dedi.
En baştaki kendi koltuğunun sağ tarafındaki üçüncü koltuğa yerleştim. Kendisi de koltuğuna yerleşti. Dikdörtgen uzun bir masaydı. Sağ başta Müge, sol başta Kaya vardı. Müge'nın yanında oturan Başak Hanım'ın yanında da ben vardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
Fiksi Umum"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.