Son sözünü söyleyen Kerem Karadağ terası terk ettiğinde masadaki sessizlik devam ediyordu. Herkesin üzerine derin bir buhran çökmüş ve bulduğumuz yer adeta bir yas evine dönmüştü. Sessizliği ilk bozan ise Servet Paksoy'un, "Holding'in uğradığı maddi zararın net kaybını bilen var mı?" diye bir soru sorduğunda herkes birbirine bakarken söze dahil olan Alkan Kuser, "Dış ticarette ikiyüz otuz dört bin dolar, borsada üç yüz yetmiş sekiz bin dolar." dediğinde, masa yeniden sessizleşmişti.Ecmel Ayaz Taşkıran başını eğerek Alkan Kuser'e bakarken, "Borsa'da ki zarardan haberin var mıydı?" diye, sordu merakla.
Alkan başını olumlu anlamda sallayarak, "Dış ticarette ki zarar benim yaptığım alışveriş yüzünden oldu. Hemen ertesi gün yaptığım yanlış menkul yönlendirmesiyle borsadaki zarara da ben sebep oldum." dedi, hatalarını anlatırken.
Beyzat derin bir nefes alarak, "Bütün bunlar ne zaman oldu?" diye, sormuştu sakin kalmaya çalışırken.
Alkan başını eğik tutmaya devam ederken, "Çınar Adana'dayken..." dediğinde araya giren İnce, "Neden bize söylemedin?" diye, sordu sinirle.
Alkan masadaki sözleşmeye bakarken, "Biraz beklemek istedim, toparlanır diye düşündüm." dedi, mahçup bir ses tonuyla.
Geriye yaslanarak konuşan Gaza, "Dış ticarette ki zararı ödeyelim diyeceğim, borsanın amına koymuşsun. Onun için yapılabilecek hiçbir şey yok." demişti, kendinden emin konuşarak.
Gaza'nın gözlerine bakarak konuşan Gurbet,
"Yanlışım varsa düzeltin, dış ticarette ki zararı ne ile ödeyeceksin? Bilmediğimiz bir gelir kaynağın var herhalde? Çünkü eğer yanlış duymadıysam Çınar banka hesaplarımıza el koydurmuş." dedi, açıklama yaparak.Kendine bir sigara yakan Ecmel, "Dış ticarette ki borcu ben kapatırım. Borsa için ne yapacağız onu düşünelim." dedi, öz güvenli bir şekilde konuşurken.
Sessizliğini bozan Damla, "Arkadaşlar akıl vermek gibi olmasın ama Çınar'ın derdi ne dış ticaret ne de borsa! Çınar şuan sadece Holding'in itibarına yapılmış eleştirilerin krizini yaşıyor. Önemli olan Holding'in vizyonunu kurtarmak değil mi?" diye sormuştu, merakla masadakilere bakarken.
Daha fazla sessiz kalamayıp, "Neden bu kadar sessizsiniz? Az önce Müge, Başak, İrem ve Kanat Atabey Holding'den kovuldu. Ve yine az önce, herkes Tünel'den de kovuldu. En önemlisi de bu masada oturup da suçu olmayan insanlar da bu cezaya dahil edildi." dediğimde, dönüp herkes bana bakmıştı.
İlber konuşmaya başlarken, "Misha, bu masadaki kimse Holding'in ya da Tünel'in derdinde değil.
Biz hiçbir zaman yapılan bir hatayı kimin yaptığıyla ilgilenmeyiz. Bu masadaki hiç kimseye bireysel gözüyle bakmayız. Çünkü biz bir ekibiz. Hata yapan kim olursa olsun, bizim için önemli olan canına zarar gelmemesi. Holding'den kovulmuşuz da Tünel'den atılmışız da, bizden birine bir şey olmadığı sürece hiçbir ömemi yok." demişti, net bir üslupla konuşurken.İlber'in konuştuklarına bir cevap veremediğim için sadece başımı eğmiştim. Masada ki herkes derin bir nefes almıştı. Başak ağlamaya devam ederken, "Benim yaptığım aptallıktan bahsetmeyecek misiniz?" diye, sormuştu kendine kızarak.
Başak'ın gözlerine bakarak konuşan Kaya, "Yaptığın hiçbir şeyde hata göremiyorum. Faruk Bey bizim her zaman sorun yaşadığımız bir müşteriydi. Yoluna onunla devam edip etmemek sana kalmıştı çünkü Çınar Adana'dayken Holding'in bütün yetkileri sendeydi. Senin tek hatan insanlara çabuk güveniyorsun. Rakip firmanın eski çalışanı Ufuk Bey ile set yapmaman gerekirdi. Ama bunu bilemezdin, sonuçta adamın eski çalıştığı bizimde rakibimiz olan firmaya bilgi sızdıracağı ihtimalini düşünemezdin çünkü o an istediğin tek şey projeyi problem yaşamadan atlatmaktı. Eminim Çınar bunun farkındadır, ama dediğim gibi onun kızgınlığı senin insanlara olan bu iyi niyetin." dediğinde, Başak Kaya'nın gözlerine minnetle bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU
Ficción General"Tilki gibi dostun olacağına, aslan gibi düşmanın olsun." derdi, Örgüt'ün lideri Kerem Karadağ. Bir istihbaratçı ile bir teröristin aşk hikâyesidir.