...
Ayaklanıp askerlerin sıra olduğu yere ilerledim. Yavaş adımlarımla bir çok göz bana dönerken en öne gelince durdum. Arkadan birleştirdim ellerim bana daha da sert bir çevre katıyordu. Çok geçmedi, aralardan sesler yükselmeye başladı. Bazıları üstlerini bir kadın olmasını hazmedemedi, bazıları kadınların burada oluşunu sorguladı. Onları bir kadının sınav yapmasını istemiyorlardı.
Bende düşkünü olduğum için onların!
"Hazır ol!"
Topludan çıkan bot sesleri, ayağımın altını titretti.
"Hoşgeldiniz asker!"
Gür sesim yankı yaptı ve bize geri döndü.
"Tanışıcaz ama eğitimde! Size başlamadan bir tek şunu söylemek isterim. 'EĞİTİMDE MERHAMET, VATANA İHANETTİR!' biliyorum bu sözü çok duydunuz ama burada olduğunuz sürece daha çok duyacaksın, hep aklınızı bir köşesinde olucak, olmak zorunda. ŞİMDİ! HAZIR OL! İKİŞERLİ SIRAYLA SAĞA DÖN VE BAŞLA! "
Sözlerimin üzerine onlar koşmaya başlarken ben kısa kollu montumu bankalardan birine bırakıp aralarından en öne geçtim.
...
Albay pestili demişti? Çıkan suları bile buharlaştı. Daha napıyım yani adamlar götlerinden nefes alıyor." Rahat! "
Herkes bir anda yere devrildi. Anında ağıtlar yakılmaya başlandı. Bu görüntüye tebessüm edip elimdeki seçtiğim dosyalarla albayın odasına ilerledim. Bordo bereye geçiş yapacak olanları ayırmıştım. Çoğu kişi çok iyiydi, şuan ki hallerine göre. Sadece aralarda bir iki çatlak vardı. Hadi hayırlısı bakalım.
...
Akşam olmuştu benim de otele geçmem gerekti artık. Ama babam benim burada evim olmadığına kendi kendine karar kıldığı ve tam nokta atışı yaptığı için şuan arabayı onlara sürüyordum. Zaten maşallah bütün mahallenin anında haberi olmuş, herkes balkonlarda. Mahalle arasına yavaşça girip arabayı parketim. Arabanın anahtarını çevire çevire eve çıktım. Siyah botlarımı çıkarırken mesaj attığım babam kapıyı açmıştı. İçeri girdiğim gibi beni çekip sarmaladı. Kafamı omzuna yatırıp gözlerimi kapadım. Ayrılınca misafir odasına geçtim. Çantamı koltuğa bırakıp yorgunluğumu azda olsa atmak için kenardaki katlanmış örtüyü direk üzerime çektim. Koltukta öylece kıvrılıp dinlendim.Uyku, sen mükemmel bir şeysin karşim!
...
Kalktığımda gecenin bilmem kaçıydı saat. Aç olmadığıma kanaat getirip bahçeye indim. Savaşta oturmuş sigara içiyordu. Ayaklarını ortadaki masanın üstünde üst üste atmış geniş geniş yayılmıştı. Sessiz sedasız geçtim karşısına oturup onun gibi yayıldım. Cebimden paketimi ve çakmağımı çıkardım. Bir dal çıkarıp dudaklarımın arasında yaktım. Derince bir zehir çektim içime ve kafamı havaya kaldırıp verdim. Sadece çıkan dumana bakıyordu. Bakışları yüzüme indi."İçmezdin."
"İçer olmuşum. İçmezdin."
"İçer olmuşum."Bana benimle karşılık verip derin bir sessizlik yatmıştı ortaya.
"Bilgilerin yok."
Sakince, konuştu. Çok sakindi.
"Haberim var. Bulmaya çalışmışsınız."
Bakışları baktığı gökyüzünden tekrar bana döndü.
"Nasıl yapabilirsin?"
"Neyi?"
"O bilgilere benim rahatça ulaşmam lazımdı. Bunu nasıl engelleyebilirsin?"Kısıkça güldüm. Onun gibi sakince cevap verdim.
"Beni çok hafife alıyorsunuz. Demedi demeyin."
"Nasıl hafife almayalım seni. Sen... Yani önceden çok hafiftin her şekilde. Üstünde bir duygu birikimi yoktu. Küçücük bişeydin. Karıncadan bile özür dilerdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...