"Senin hormonlarının, içinde yaşan bakterilerin hücrelerini s*kim! Senin sülaleni bir kaba koyup çalkalayım en üste çıkanı da s*kim EMİ!"
Evet. Erdemden nameler, sakin mi demiştik? Katiyen değildi! İlkte pek sesi çıkmıyordu ama lütfü vurulup çember daralınca iyice dellenmiş, hayal dünyamda kuramyacağım küfürlerle sövüyordu.
Artık yüzbaşı da bir s*ktir çekti. Şuan acayip köşeye sıkışmıştık. Çatışmanın başından beri yiğitten ses çıkmamıştı. Tamamen kendini çatışmaya vermiş biz soru sormadıkça konuşmamıştı.Bu benim burada olmamdan mı yoksa işi gereği mi pek anlayamamıştım.
Karşı taraf cidden artmıştı. Ve Litfi'nin de artık gözleri kaymaya başlamıştı. Bayıldı bayılacaktı. Herkes sinirliydi. Çünkü, cidden bu itler tarafından sıkıştırılmış en son istediğimiz şey bile değildi. Artık cephanemiz de azalmıştı ve biz de çok yorulmuştuk. Çatışma 2 saati bulmuştu. Ve biz artık ölüyorduk. Hem yorgunduk hem cephanemiz azalmıştı hem de yaralımız vardı.
Yüzbaşı mermisi biten silahı sertçe yere vurdu. Ben de son mermim itlerin birisinin kafasın da patlatarak bitirdim. Silahın ucunu yere gelecek şekilde vurdum. Gözlerimi kapatıp olduğum yere daha da sindim. Güney cephesinde gelen çoktu ve durmak bilmeden ilerliyorlardı. En büyük sorunda çoğumuzun güney cephesi de olupta mermimizin bitmesi. Sinirle yüzümü sıvazladım hızla. Düşünmeye çalıştım. Askeriyeden gelen helikopter sınırı geçememişti. Ya da karadan kuvvet gelemiyordu, hepsini engellemişler gerizekalı orangutanlar. Şuan ya şehit olucaktık ya da esir. Polat sinirle silahını önüne doğru fırlatıp, sinirlice bağırdı.
"S*KİYİM BÖYLE İŞİ! O*OSP*U ÇOCUKLARI! O SİLAHLAR TEKER TEKER GÖTÜNÜZE GİRSİN!"
"Komutanım ne yapıcaz?"
Şevket acıklı bir bakışla sormuştu bu soruyu. Şuan ortamı onun neşesi bile toplayamazdı.
Hemen kulağımın dibinde bir kurşun geçti. Kalbim tekledi bir an. İşte ölüm bize bu kadar yakındı... Kulağımızın dibi kadar.
"Komutanım arka tarafa da taşımışlar. Saldırı var dikkat edin!"
"Ağğh! TÜKÜREYİM BÖYLE İŞE! Herkes dikkat ediyor, bundan sonra ya tarih olacağız ya da tarih yazacağız."Herkes başıyla onayladı yüzbaşıyı. Cidden ya tarih olucaktık ya da tarih yazacaktık. Bence tarih yazsak fena olmazdı.
Boğaç hızla silahı ortaya atıp, küçük cebinden minik bir çakı çıkardı. Ağızlığını açıp yaslandığı yerden direk adamın kafasına fırlattı ve tam 12 dendi. Erdem silahı yanına koyup ellerini başının yanlarına koydu. Odaklanarak düşünmeye başladı. Onlar bu cehennemden nasıl çıka bilirlerdi?
Yüzbaşı kafasına vurmaya başladı ve en son yumrukları yanındaki taşa geçirdi.
"KAHRETSİN!"
Herkes burnundan nefes alıyordu VAlla. Bir de albayla bağlantımız da kopmuştu ne âlâ değil mi! Mükemmel!
Bence de!
Altı üstü ya ölecektik ya da esir olacaktık.
"Lütfü kapatma gözlerini, aslanım hadi! Lütfü! Dayan gözünü seviyim dayan!"
Polat hızla Lütfünün tamamen kana bulanmış bezini tekrar değiştirdi. Lütfü bayılıp kaldı orada.
Tarih olmaya başlamışmıydık...
("Komutan askerlerinin hareketine dikkat et hiç düşünmeden sıkarım! Şimdi yanınıza gelince, atak yapmayın")
"Li tevgera eskerên fermandar temaşe bike, ez ê bê fikrekî duyemîn bişidînim! Niha dema mijar dibe hûn êrîş nekin ""Tim atak yok!"
Herkes emredersiniz de demedi itirazda etmedi. Şerefsizler silahlarıyla bize dikkatlice yaklaşıp ellerimizi üst üste plastik kelepçeyle bağladı.
...
Bir çadırdaydık ama hepimizin gözü, eli, ağzı bağlıydı. Bir iltibata geçemiyorduk. Gerçi şuan yanlarımdalar mı o bile muamma. Nefes seslerini seçemiyorum. Rüzgar vardı ve bu onları duymamı engelliyordu.
Odaya iki ayak sesi girdi.
Ses gelmedi, muhtemelen elleriyle işaret edip gitmişti. Zaten buda yanımda ya bizimkiler tamamen vardı ya da bir kaç kişi. Ellerimin bağlandığı kısımda ki ipi çözdüler ama elimi çözmediler. Ayaklandırıp ilerlemeye başladık. Yavaş adımlarla dikkatli yürümeye çalışıyordum ama beni çekiştiriyorlardı. Sonra tok bir kapı sesi yankı yaptı. Tahminen bir sandalyeye otutturuldum. Sandalyeyle birleştirerek bir ip bağlandı. İki ayak sesi de uzaklaştı. Ağzımda ki ip cidden can sıkıcıydı.
("Abi bilgiler gelmiş. Buyur.")
"Bira, agahî hatin. Ferman. "("Başlarından ayrılmayın.")
"Di serê wan de bimîne. "Başka ses gelmeden muhtemelen gelen adam gitti. Bir kaç kağıt hışırtısı ve gür bir ayakkabı sesi duyuyordum.
("Anlatacak mısın?")
"Tu yê bibêjî? "Ağzım da ki ip çekildi ve konuşmam için zaman verdiler. Önce boğazımı temizleyip tükürdüm. Aman o kadar pisliğin içinde ağzıma koydukları ipten zehirlenmeyelim.
("Anlatacağımı mı düşünüyorsun?")
"Tu difikirî ku ez ê ji te ra bibêjim? "("Anlatacağını düşünmemle yanılıyor muyum yoksa?")
"Ez şaş dibim ku difikirim ku tu dê ji min ra bibêjî?(" Fazlasıyla. ")
" Ji besê zêdetir e."(" O zaman beni yanıltma. Bir karı olarak şartların diğer askerlerden daha zor. ")
" Wê demê min şaş neke. Weke hevjînekê, şert û mercên we ji leşkerên din zehmettir in."("Yanılman için elimden gelenin fazlasını yapacağımdan emin olabilirsin.")
"Ji bo ku şaşî nebe, hûn dikarin bawer bin ku ez ê çi ji destê min tê bikim."("Sende benim yanılmamam için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin")
"Hûn dikarin piştrast bin ku ez ê çi ji destê min tê bikim da ku ez şaş bim"("Elinden gelmeyeni bile ardına koymaya çalışma derim.")
"Ez dikarim bibêjim ku tişta ku tu nikarî bikî jî hewl nede ku li paş xwe bixî."Güldü sadece. Sonra ayak sesleri bir yere doğru sabit ilerledi ve durdu.
("Evet, ablan bence de çok havalı ama kardeşinin şuan elimin altında olduğunu bilene kadar.")
"Erê, ez dibêjim xwîşka te pir xweşik e, lê heta ez bizanim birayê te niha li ser destê min e"Derince bir nefes alıp daha da dikleştim. Sonra bir kaç hışırtı sesi geldi. Hemen ardından Yiğit'in sesi kulaklarıma vardı.
"İyi misin?! Bir şey yaptılar mı!?"
"Sen?"
"Diğerleri nerede?"Bu yaptığına güldüm ikimiz de iyi olup olmadığımıza dair bir şey dememiş başkalarını sormuştuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...