Uzun bir süre kapının arkasından ses gelmezken en azından elimi bağlamamış olmasına şükrettim. Hareket alanım daha genişti tabi 4 duvar arasında ne kadar geniş olabilirse.
Yine bir köşeye çökmüş odanın boş siyah duvarlarına bakıyordum. Sırtımı soğuk duvara vermiş saçlarımı karmakarışık toplamıştım. Odada gözlerimi gezdirdim. Öbür odaya farkla daha hapishaneye benziyordu.
Duvarlar simsiyah, kapı demirden ve griydi. Cam yok sadece 4 duvar arasındaydım. Sesim bağırsam Yankı yapar gibi bana en baskın şekilde geri dönerdi.
Başımı hafif eğip, şakaklarımı ovarken kapının ardından gelen bağırma ve ağlama sesleriyle ayaklandım. Hızla kapıya yapışıp sesleri duymaya çalıştım. Kadın sesiydi, hınçla bağırıyor yanı sıra ağlıyordu. Derinden derinden gelen kadının bağırış sesleri anında kesildi. Şüpheyle kaşlarım çatılırken duymaya çalıştım. Ne yapmışlardı?
Geriye sadece bir kaç adım sesi kaldı. Buraya yakınlaştıklarını anlayıp kapıdan hafif uzaklaştım. Kapıya vuran zincir sesleri kapının dışarıdan da kilitli olduğunu belli ediyordu. Kapı açıldığında 4 tane törörist ilk görüş açıma girdi. Onlar benim kollarıma yapışırken arkadan iki kişi daha ortalarında bir kadını sürükleyerek girdiler.
Ne olduğunu sorgulayıp beni tutan kolları savurma ya çalışsam da birden fazla kol baskı uyguladı. İki kişi odadan çıktı sonra diğerleri de beni arkamdaki duvarsa ittirip çıktı. Sırtımın sert duvarla buluşması canımı acıtsada şuan odağım başka şeylerdi. Yere bırakılmış kadının arkası bana dönüktü.
Kısa bir şokun ardından anında yanına süründüm. Omzundan tutup yüzünü kendime çevirdiğim de kısa bir sessizlik oldu. Nefesim hızlanıp, kalbim sıkılırken normalde açık olan kahveler şuan kapalıydı. İçimde derin bir rüzgar soğukluğu oluştu.
Ellerim hafifçe omzundan uzaklaştığında havada titrek titrek asılı kalmıştı. Gözlerim hızla vicudun da gezindi. Kıyafetleri üstünde biraz yamulmuş üstünde ki siyah kazağın bir tarafı tek tarafta toplanıp omzunu açıkta bırakmıştı. Altın da ki siyah eşofmanın lastikli paçaları yukarı doğru kıvrılmış bileğini açıkta bırakmıştı.
Saçları sanki büyük bir savaştan çıkmışçasına dağılmış lastiğin kenarlarından fırlamıştı. Ağzımdan küçük bir fısıltı döküldü.
"Özge..."
Elim nabzına gittiğinde hissettiğim nabızla biraz içim rahatladı. Bayılmıştı.
Bayıltmışlardı.
Ayaklarımı geri katlayarak oturdum. Bir elim hınçla yüzüme düşen saçları geri iteledi. Şerefsizler...
Peki onun burada ne işi vardı ,sınır içinden mi kaçırmışlar, kimsenin haberi yok muydu burada olduğundan, Tim neredeydi?
Aklımdaki cevabı olmayan milyonlarca soruyor arka plana atıp sakinleşmeye çalıştım.
Tek aklımdan çıkmayan soru ise ona bir şey yapmışlar mıydı? Başında uyanmasını beklerken saçındaki lastiği çıkardım ve güzelce tekrardan bağladım. Üstündeki siyah kazağı düzelttim ve yukarıya kıvrılmış paçasını aşağı indirdim.
Kollarının altından tutup duvara doğru yanaştırdım ve sırtını duvara yasladım. Elim narince yanaklarında dolaştı, buz gibi teni içimi titretirken şu an bulunduğumuz durum iç ürperticiydi.
Kendim için korkmayacağım bir durumdu fakat özge için aynısını söyleyemeyecektim. Ellerimi ayaklarımı bağlayıp bir kenara atsalar Özge'yi koruyamazdım ve bu pisliklerin içinde Özge'ye yapılabileceklerinin sınırı yoktu. En çok da bu içimi korkutuyor.
Sayısını bile bilmediğim teröristlerin arasında Özge ile kalmak sanırım en son istemeyeceğim şeydi.
Kendimi bile onlara karşı zor korurken Özge bana daha da zorluk çıkaracaktı.
Uyanması için bir girişimde bulunmadım, sadece öyle durup masum yüzünü seyrettim. O bize Erdem abinin emanetiydi daha yeni babasının şehitliğini öğrenirken bir anda burada bitmesi ne kadar doğruydu, bilmiyorum.
Ayşe abla muhtemelen daha Erdem abinin şehitliğini kaldıramazken Özge'nin kayıplara karışması onu daha da üzecekti.
En önemlisi tim neredeydi, şu an dağ başında bizi arıyor olabilirlerdi veya karargahta bir plan mı kuruyorlardı, bilmiyorum ama en azından onların iyi olması çok daha iyiydi.
Şu an yanımda elimi ayağımı bağlayacak Özge dururken ağzımdan laf almaları yine zordu ama Özge'nin canını acıtmalarını istemiyorum, olmayan sınırları Özge'nin canını benimkinden daha fazla acıtacaktı. Bunu bilerek de zaten buna izin veremezdim
Lakin şu an bulunduğumuz durum tam olarak benim elimi ayağımı bağlıyor hiçbir şekilde Özge'ye el uzatmama izin vermiyordu.
Zihnimden geçen binlerce düşünce beni yiyip bitirirken karşımdaki kızın kirpikleri hafiften bir oynadı, daha sonra hafifçe açılan kahveleri benim gözlerimle buluştu.
Bir anlık bir şokla kendine gelmeye çalışırken, ellerini yere sabitledi ve benim suratıma bir anlık bir baka kaldı. Ne olduğunu idrak ettiğinde ise güçlü bir sesle bağırmış ve anında kollarını bana sarmıştı.
"Zeren abla!"
Çok bekletmeden derin bir nefes bırakıp kollarımı sardım.
Çiçekimsi kokusu burun deliklerine dolarken şu yerde alıp alabileceğim en güzel kokuydu. Kısa bir süre içinde hızlıca geri çekildi. Bir an da dolan gözleriyle hızlıca konuşmaya başladı.
" Ben sadece çöp atmaya çıkmıştım. Evden çıkıp çöpü attım. Önde r araba vardı siyahtı camları. Eve ge dönerken çektiler bir anda. Noldu bilmiyorum, gözlerim kapandı. Daha da açamadım. Uyandığım da bir eve zorla sokmaya çalışıyorlardı. Onlar kim bilmiyorum. Neredeyiz şuan? Herkes nerede? Ben çok korkuyorum Zeren abla! Kim onlar! "
Hıçkırıkları hızla devam ederken anında kafasından çekip göğsüme yasladım. Kollarımı sarıp iyicene kendime çektim.
" Şhhh! Özge, sakin ol... Yok bir şey. "
Korkusunu çok derinden hissetmiştim. Çok korkuyordu, belki de gerçeklerin bu kadar farkında olması onu ürkütüyordu.
"Sen sen- sende görevdeydin! Öyle dediler..."
Ya ne görev hemde.
Bu sefer saçlarını okşamaya başladım.
"Sakin ol önce. Ben yanındayım..."
"Nerdeyiz?"
Diye sordu hıçkırıkları arasından.
Derin bir nefes aldım.
"Teröristlerin kampında. Önce ki görevde esir düştüm ben. Size öyle söylenmesi gerekiyordu sadece. Öyle bilmeniz daha iyiydi..."
"Sen... Sen esirdin... Zeren abla... Babam-da öyle dimi, bize öyle söylediler dimi sadece... He?"
Yüzüm acıyla kasılırken. Gözlerim kapandı. Sıktığım dişlerim çenemi titretirken gözlerimi açıp başımı semaya kaldırdım. Gözyaşlarım akmasın diye...
"Özge... Baban, şehit... Baban en üst rütbede ki bir asker... Baban bir şehit Özge... Bu bir gerçek. Kabullen, nolur..."
"Olmasın, gerçek olmasın..."
Diye kollarını belime sardı. Fısıltıları kayboldu. Derin bir sessizlik kaldı odada.
İçimde ki tek korku artık teröristler değildi.
Özge de korkuyordu...
Ve bu benim dayanmamı engelliyordu...
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Novela JuvenilBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...