"Soriyim mi?" savaş
"Sor sor sor!"
"İyi be... Askerliğin hakkında bilgi verebilir misin...?" savaş
"Bir timle beraberim. Kıdemli üsteğmenim. Bundan başka yok herhalde."
"Tim?" savaş
"Sizin komşular he! Bak demeyi unutmuyim. Sizin bu komşular benim timde he."
"O Polat da mı?!" savaş
"Evet. Neden?"
O yüzünü buruşturup bana cevap vermedi.
"Kavgalılar." yiğit
Yiğit kaşlarını kaldırıp indirerek sorumun cevabını verince kafamla onayladım.
"Biz şimdi tekrar aile olma yoluna baş koyduk mu?"
Sabahtan beri dalgın dalgın duran babam artık bombayı ortaya atmıştı. Elimle anlını kaiıyıp ayaklanacakken babam elimden tutup geri oturttu.
"Kaçmak yok Zeren, artık kaçmak yok."
Salonda ki sessizliği artık topladığım cümlelerle bozdum.
"Kırıkları yapıştırmaya başladık sadece. Bu işin sonunda aile mi olucaz, yabancı mı onu bilemem. Eksikleri kapatmaya çalışıyorsunuz. Zamanın eksiklerini. Ama benim içimde zamandan çok eksik acılar var.
Neredeyse kimsenin haberi yok ama... Göreve gidicez. Zor bir göreve gidicez. Buraya atandığımdan beri planlarını kurduğumuz göreve gidicez. Yiğitler ayrı timde Olucak. Onlar görevin yarısında gelebilirler.
Tam belli değil. Ama biz görevin tam ana noktasındayım ve maalesef ki zor bir görev. Bu gün herkes görevden haberdar Olucak ki aileleriyle, sevdikleriyle vedalaşmak için zamanları bol olsun. Bir hafta sonra... Ya tarih olup şehit olucaz ya da tarih yazıp yaşıycaz. Evet. O kadar zor bir görev. Belki de tek bir şehit vermeden geri dönemiycez, bilemem. Ama oradan kurşun yemeden çıkmamızın neredeyse imkanı yok. "" Ne...? " toprak
" Zeren ne saçmaladığının farkında mısın sen! " savaş
" Saçmalamıyorum! Vatanıma canım feda benim! "
" Zeren, yapma ülkede bir tek siz mi kaldınız ya! " savaş
O elleriyle kafasına baskı uygulayarak bana bağırıyordu. Bende ayaklanmış aynı hırsla cevapını veriyordum.
" Evet! Bir ben kaldım bir de timim oldu mu! He! Hadi söyle, senin vatanın için canını vermeni istemiyorum de! Diyemezsin! Neden çünkü hepimizin bu vatana canı feda..."
Koluyla yüzünü kapatırken gözlerini tutuyor gibiydi. Gerçi annem şimdiden hüngür hüngür ağlayarak gözleri kızarmış babama sarılmıştı bile. Yiğit ise gözlerini kapatmış derin derin nefes alıyordu. Toprak bizimle ayağa kalkmış üzgün suratıyla bana bakıyordu.
Gözlerimi herkesin üstünden çektim. İlk tepeme toprak atlarken hemen ardından Yiğit de sarıldı. Bunu gören savaş eksik kalmadı. Kocaman sarıldım onlara, kocaman, kocaman. Annemin yanına çöktüm.
"Sen de hakkını helal et anne... Belki o gün... Off her neyse. Hakkını helal et."
"Kızım!"
O bana ağlaya ağlaya sarılırken gözlerimi sımsıkı kapattım.
"Anne yapma, nolur."
"Kızım! Yavrum!"
Bu sefer benden ayrılıp yüzümü avuçları içine aldı.
"Zeren, biz her zaman buradaydık. Bizi hissettiğin her an biz senin kalbindeydik . Ve hala da öyleyiz. Unutma kızım, unutma, aile akan kanla bağlanmaz, yıllar geçtiğinde bile özlemi kemik sızlattığında bağlanır. O özlemi gün geçtikçe azaldığında değil, özlemini hardalıkça bağlatır. Biz sana hakkımızı ettikte önemli olan sen bize ettin mi? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Ficção AdolescenteBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...