... (Zeynep'ten )
Hemen yanımda ki koltuk yastığını alıp yanımda hala bana telefondan düğün malzemesi gösteren canım argadaşımın kafasına arka arkaya geçirdim.
"Napıyon lan?!"
"Zeren! Delirdin sen iyicene he! Ne evlenmesi ya! Saçmalama!"
"Zeynep, ne ya? Ne güzel işte. Niye olmaz diyorsun ki gülüm anında?"
"Zeren saçmalıyorsun!"
"Ben mi saçmalıyorum, sen mi Zeynep!?"
Ayaklanarak cama ilerledim.
"Sence Zeren? Zorlama. Kalbini kırıcam yoksa az kaldı."
Camın önüne varınca camı açtım. Derin bir nefes çektim, karanlık gökyüzünün derinliğinden. Hava esiyor olsa da güzeldi. Hastane kokusundan başka koku almayınca bu bile yetiyordu. İçim daralmıştı.
Zeren'in derin bir nefes verdiğini hissettim.
" Zeynep... Sence de bir şeyleri silmen gerekmiyor mu? Hayatına böyle mi devam ediceksin? Zindan dışarıdakileri değil seni kısıtlıyor. Anla artık..."
Gözlerimi kapadım. Anlamıyorlardı. Bazen canın olsun, ciğerin olsun anlamıyorlardı. Genzimde derin bir sızı el gezinirken bir elim boğazımı buldu. Elimi yavaşça yukarı aşağı gezindirdim. Gözlerimi sımsıkı kapattım.
Nefes almaya çalıştım. Boğazımda ki acı artınca nefesimi tuttum bir süre. Derince bir nefesi boşaltıp yanaklarımı dişlerimin arasına hapsettim.
"Silmek, sözlüğümde yok. Ben hiç bir şeyi unutmam. Unutursam kin ne işe yarayacak... Ve o zindan değil... Ev."
Ailemin içinde olmadığı, yalanların barınmadığı yuvaydı. O yuvada ben ve kızım vardık. Ben kızımı ben yapmıştım. O ise ben olmak istemişti. Ben ona hayatı öğrettim o da hayatımın intikamını alacağına söz verdi . Kızımdı... Annesiydim...
İçimden geçenlerle kapalı gözlerim aralandı. İçeriden bir yaş dışarı fırladı.
"Ev sandığın yere artık... benimde girmem yasak herhalde. Yıllar... ayırdı yolumuzu, ben o evden gittim. Ama geri geldiğimde kapı üzerime kilitlenmişti. Senin bana geldiğini ilk gördüğümde... Ne biliyim işte belki yine albayın götüne kurşun sıkarız, karargahın altını üstüne getiririz, teröristlerin anasını belleriz diye düşünmüştüm... Ama şimdi senin geri dönmediğini anladım. Döndüysen de bana dönmedin... Görüşürüz Zeynep"
Arkamı dönüp kolunu tutmadım.
Gitme demedim...
Kapı kapandı.
Ardında ben kaldım.
Gözümdeki yaşların devamına yol çizdim.
Avuç içlerimi kan ağlayan gözlerime bastırdım.
Yine acılar ve yine Zeynep...
Hiç gitmiyecekti lanet olasıca his.
Camın önüne çöktüm. Sırtımı duvara verdim ve kafamı da yasladım. Avuçlarım hala gözlerimdeyken ağzımdan bir hıçkırık firar etti.
Elim hızla mermer parkeye indiğinde hınçla bağırmaya başladım.
"Lanet olası! Nefret ediyorum! Nefret!"
Çenemi sonuna kadar sıktığımı dişlerimin sıkışarak acıdığını hissettim.
Dişlerim sımsıkıyken bir inilti daha odada yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...