Odadan herkesi göndermiş. Üst kuruldan bir komutanımla konuşma yapıcaktım.
Telefon çalar çalmaz açıp kulağıma götürdüm ve tekmil verdim.
"Rahat, Zeren nasılsın?"
"Elhamdülillah komutanım."
"İyi iyi. Bakıyorum da sen direk affetmişsin seninkileri."
"Anlamadım komutanım, nasıl?"
"He doğru sen bilmiyorsun... Şey sen teslim edildikten sonra üstler haber vermememizi istedi. Yani 6 ay boyunca herkes seni terörist sandı. Tim ve albay da dahil."
Kaşlarım çatılırken yataktan yavaşça doğruldum.
Derin bir nefes aldım.
"Komutanım ben şey yapsam yani kapatsam şuan müsait değilim de pek."
"Anladım, tamam. Sonra konuşuruz."
Elimde ki telefona baka kalırken. Sebepsizce gözlerim dolmuştu.
Teröristlerin yanında dura dura iyicene ıslak göz olmuştuk iyi mi.
Tamam...
Yani...
Her neyseydi ya. Kalkıp odanın kapısını kitledim. Telefonu sessize alıp yatağa bıraktım.
Amaa...
Ofladım tekrar. Beni terörist olarak biliyorlardı. Ne Umutlarla geri dönmüştüm ama... Yine hüsran yine hüsran yine hüsran...
Elimi alnıma götürüp ovdum. Camın önüne geçip dışarıyı izlemeye başladım.
Yani o canlı yayın açılmadan önce herkes normal yaşıyordu...
O an kimsenin aklında ben bile yoktum belki...
Belki televizyonda gördükleri gibi sövmüşlerdi...
Yine ne oldu demişlerdi...
İstemsizce gözlerim kapanıp yaş aktı.
"Sıçtınız ama he!"
Getirilen kıyafetleri giyinip montumu üstüme geçirdim. Telefonumu cebime atıp kapının kilidini açtım. Hızlıca ilerlemeye başlarken arkamdan bağırıyorlardı. Merdivenlerin önüne gelince beni tutan kolla durdum. Arkamı döndüm.
"Zeren nereye?"
Topraktı...
"Şimdi değil... Şimdi değil. Hepinizden teker teker hesap sorucam. Kıvranacaksınız! Ben orda... ALLAH KAHRETSİN!"
İşaret parmağımı tehditle sallamış sonra doğru yumruk haline getirip sıkmıştım. Hızla hastaneden çıkarken anladıklarını biliyordum.
Benim bilmediğimi biliyorlardı...
Resmen bundan faydalanmışlardı....
Bir daha bok ben gibisi size zaten!
Hızlıca taksiye atlayıp kendi evime geldim. Güneşimi de görsem iyi olucaktı.
Üstüme doğru düzgün bir şeyler giyip arabanın anahtarını aldım. Arabaya atlayıp topraklara gittim. Eve gelince direk zile bastım. Kapıyı açan Savaş'ın suratına bakmadan konuştum.
"Güneşi getir."
"Bekle."
Sessizce konuşup içeri girdi. Kucağında güneşle gelirken kısa konuşmaları vardı kulağıma.
"Ne süprizi?"
"Bilmem."
Güneş bana dönünce önce bir gözleri şaşkınlıkla açıldı. Doldu gözleri yavaşça, dudağı titremeye başladı. Savaş beklemediği bu tepki karşısında güneşin yüzüne eğilip sorgularken ben baka kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...