O gün güneş doğana kadar orada sohbet ettiler. Geçen zamana yakınıp, eskileri yâd ettiler.
Kaç sene olmuştu bilinmezdi...
Hayatta öyle geçmiyor muydu? Yıllar iki saat gibi gözünün önüne seriliyor. Hayatı, yaşamayı sev demiyor muydu? Bugün varız yarın yokuz... Böyleydi, bugün yanlarında olan yarın yanlarında yoktu.
Geçer mi sanıyordu insanoğlu acıyı... Her şey elbet geçerdi, unutulurduda... Bir özleme çare yoktu. İnsan, öyle bir özlerdi ki, delicesine, ölümüne... Öldürün beni derdi. Yalvarırdı... Çok özledim, öldürün beni de derdi... Yanında ki ölmeyince özlemiyor insan. O eve ateş düşmüyordu...
Ama ya Bi gün... Bi gün kapında bitse iki asker işte o zaman biterdi, anlardı... Yavrum derdi biri, abim derdi bir başkası, yărim derdi sevdiği...
O saatten sonra istesen de geçmezdi o özlem...
Hasret kalırdın...
Kokusuna, bakışına, gülüşüne...
Baktığın her yer o olurdu. Duyduğun her ses onun olurdu. Çektiğin her nefes o olurdu...
Kolay mıydı? Değildi.
Değer miydi? Değerdi.Bin aile yıkılacağına bir aileyi yıkıyorlardı. Düzen böyle işlerdi... Kainatın düzeni değişmezdi.
Kahramanlar can verirdi, yurdu yaşatmak için...
...
"Gidiyim mi?"
"Git. Oturun konuşun. Böyleyse böyle de! Seviyorsan, bırakma de!"
"Komutanım gaz vermeyin lütfen. Sonumuz bir şey çukuru sonra. Tamam... Konuşuruz. Ne diycem?"
"Sen de ona de nikahı basarım diye."
Diyerek güldü albay. Zeynep, ters ters bakmakla yetindi.
"Allah razı olsun ya! Şurada ciddi iki laf edicez komutanım hemen bozuyosunuz!"
Albay dik dik bakıp konuştu.
"Zeynep, yaylan hadi. Benim de bütün gecemi çaldın. Karargaha geçicem daha işim gücüm var, yaşlı yaşlı nelerle uğraştıroyrsunuz beni ya."
...
"İyi günler Bilal amca nasılsın?"
"İyiyim Zeynep kızım sen nasılsın?"
"Bizde nolsun koşturup duruyoruz bildiğin gibi. E ben sana bir şey soracaktım da?"
"He?"
"E şey... Toprak bey evde mi?"
"Toprak mı?"
"He."
"Nöbetten geldiği gibi attı kendini yatağa, evde. Hayırdır?"
"Hayırdır... Yani öyle hayırdır yani. Her neyse Bilal amcam görüşürüz benim toprak beyle konuşmam gerek geliyorum hemen."
"Tamam hadi dikkatli gel kızım."
Zeynep, arabayı anında o yöne çevirdi.
Evin önüne geldiği gibi park edip indi. Bilal amcasının kapıda gördüğü gibi duraksadı. Ayakkabılarını giyiyordu.
"Selamun aleyküm Bilal amca."
"Hoş geldin Zeynep kızım aleyküm selam sen geç benim de bahçede işim var. Hadi görüşürüz."
Bilal amca merdivenlerden inerken bende Ayakkabılarımı çıkardım.
Bilal amcaları hastaneden eve ben bırakmıştım o ara Bi sohbetimiz olmuştu kafa adamdı. Gelecek düşünceliydi beynimi açmıştı sanki bi.
İçeri girip demir kapıyı kapattım. Evin ortasında öylecene kala kaldım.
"Bazen, 2 kere düşünmek gerekiyormuş. Ne yapacam ben şimdi? Konuşcaz dedik? Ne Konuşcaz acep? Hani ironik olan adamın konuşacağımızdan haberi yok. Yine kendi başımıza iş yapıyoruz işte."
Kendi kendime söylenirken kapısı açık mutfağa ilerledim.
Kankamın evi benim evimdir. Kavramı tam şuan masanın üzerindeki pişilerle denk düşüyordu. Anam.
Tabağın içinden aldığım gibi yerken kasenin önünde ki dağınık el yazısıyla yazılmış yazıyı okudum.
-Size yaptım kızım yiyin diye. Toprak da açtır Bi şey yemedi. Afiyet olsun. -
"Allahım'ım yarabbim bismil- ah!"
Zeynep, tam kafasına yediği yastıkla öne sendeledi. Yediği pişiyi yutmamıştı bile. Kimdi bu vatan haini?!
"Sen kimsin lan?!"
Diye bir ses duyuldu arkadan.
"Mal herif!"
Diye anında ağzına geleni sövdü Zeynep.
"Zeynep?"
Diye kala kaldı Bi an.
"Gerizekalığ! Ölüyordum boğazımda bıraktın pişiyi ya! Hayvan!"
"Senin burda ne işin var?"
"Boynumun da ağzına sıçtın ya! İçeri tıkdırıcam seni! Devletin adamına kimin yastık fırlattığı görülmüş!"
"Sen evlenmiyor muydun?"
"Olum bak! Tam elimin tersindesin yapıştırırım Bi tane şamarı! Olmayan beyin hücrelerinde istifa eder! Ne evlenmesi ya boynum koptu, ölüyordum diyom be!"
"Nasıl?!"
"Toprak, tezek yaparım seni! Sinirlendirme be adam! Ne saçma sapan konuşuyon?!"
"Zeynep!"
Diye anında böldü toprak.
"Hı?"
Bu sefer alık alık bakan Zeynep oldu.
"Ne işin var burda?"
Duraksadı Zeynep. Ne işi vardı?
"Bilmiyorum. Geldim işte. Hepsi albay yüz-!"
Diye yükseliyorum ki Toprak eliyle ağzını kapadı.
"Of! Manyak mısın kızım sen? Uykum var zaten. Sakin ol Bi! Ne bu enerji?"
"Ama-!"
"Konuşmak yasak sana! Hem sen gidip nikah masası baksana. Düğün hazırlıkları falan hani meşgulsündür sonuçta evleniyorsun!"
Diye imalı imalı konuştu Toprak.
"Ne evlenmesi ya? Kimle evleniyom yine?"
Toprak kaşlarını çattı.
"Ne diyon kızım yine? Kafan mı güzel?"
"Boş yapma Toprak!"
"Ayh tamam! Sus yeter ki."
"Ne evlenmesi?"
Diye Zeynep sordu bu sefer.
"Evleniyordun?"
"Ben!? Yok daha neler!?"
"Nasıl ya? Kızım, sen benle dalga mı geçiyon?"
"Asıl sen ne diyon ya? Ne evlenicem başkasıyla talip vark- yani ne gerek var falan."
"Ne dedin? Dur dur ne dedin ne dedin bakıyım!?"
"Toprak, saçmalama bişey demedim."
"Dedin! Talip varken dedin! Duydum!"
"Saçmalıyorsun!"
Toprak sakince Zeynebin önüne ilerledi. Ellerini ön ceplerine atıp hafif utangaç bir tavırla topuklarının üstünde bir ileri bir geri yaptı.
Derin bir nefes alıp söze girdi.
"Zeynep... Olur mu bizden?"
"Hı?"
Diye alık alık baka kaldı Zeynep.
Ne demişti?!
Hı!
"Deneyelim mi?"
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Novela JuvenilBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...