"Özge!"
Diye Şevket anında Özge'nin önüne çöktü. Yüzünü avuçlarım arasına alıp göz yaşlarını sildi. Yenisi gelirken gözlerine baktı.
"Ağlama."
Dedi muhtaç bir sesle. Özge'nin gözlerin de ki yaşlar daha da harlandı.
O sırada ortamı bir telefon sesi kırdı geçti. Osman Ali cebinden telefonunu çıkarıp arayan albayı anında yanıtladı ve ortamdan uzaklaştı.
"Emredin komutanım?"
"Ali acil karargaha gelmeniz gerek! O timine de söyle kimse telefonlarına bakmıyor, Erdem yüzüme kapatıyor! Görevden sonra ilgilenicem acil çıkmanız gerek, hızlı!"
"Emredersiniz!"
Osman Ali kapanan telefonla anında hızla geri döndü. Tüm bakışlar onu bulurken o hızla konuşup arabaya ilerledi.
"Acil görev!"
Herkes arabalara atlarken Özge de kandini toplayıp binmişti arabaya. Şevket, arada kalsa da vatandı işte...
Olmazdı...
Görevdi önce. Özge'ye döndü.
"Rumeysa yengeye bırakalım mı seni, tek kalma."
"Olur."
Diye fısıldamakla yetindi Özge.
Yolun üstünde Özge'yi Polat'ın karısı Rumeysalara bırakıp aceleyle karargaha gelmişlerdi. Erdem albayın yanın da hazır beklerken albay hazırlanıp gelmeleri için bir kafa hareketi yaptı.
Herkesin koşuşu bu sefer içeri yöneldi. Tam techizat bu sefer de albayın önünde dizildiler.
"Çıkıyorsunuz. Dosyalar hazır. Ali sende."
"Emredersiniz!" &
Herkes arabaya binerken Osman Ali dosyaları okumaya başlamış görevi anlatmıştı herkese.
Kısa ama az da olsa tehlikeli bir görevdi . Aşağılara iniceklerdi. Az bulunan bir ev topluluğuna yapılacak bir baskın.
İşin içinde sivillerde vardı. Suçsuzlar.
Görev anlaşılırken Erdem kimseyle, kimse Erdemle konuşmuyordu. Geniş bir gerginlik vardı. Osman hatalara kanmamaları gereken bir konuşma yaptı kısaca.
"Ölüm var, bir Vatan diğeri yanınız da ki adam size emanet. Sakın, sakın ama sakın dış hayatı karıştırmayın araya. Ölüm... Var..."
Herkes sakince onaylayıp hazırlanmaya başladı. İndikleri dağdan aşağı yürümeye başladılar. Gördükleri aralıklı evlere ilerlediler.
Camdan çıkan teyzeler, orta da toplanmaya başlayan amcalar ve kendilerine yer bulmuş top oynayan çocuklar.
Osman Ali amcalarla bir konuşma düzenlemek üzere uzaklaşırken herkes etrafı incelemek için dağılmıştı.
Aralarından burayı bir Polat biliyordu. Buraya göreve gelmişti kaç sefer. O da komutanının peşine takıldı.
Şevket çocukların yanında biraz dolaşmış etrafı gözleriyle tarıyordu.
Yukarı çıkanlar, aşağı inenler ortamı biraz daha kavrayıp kafalarında kuş bakışı bir görüntü beliriyordu artık.
Zeren son kez etrafta gözlerini gezdirip Şevket'in yanına adımladı. Gözleri Erdemin üzerindeyken yanına yanaştığı Şevkete doğru konuşmaya başladı.
"Şevket, görev bak sakın hata yapma. Askerliğine mâl olur sakın."
"Merak etmeyin komutanım. O kadar tecrübesiz bir asker değilim. Bize duygularımızı kontrol altına almayı boşa öğretmediler. Benden yana şüpheniz olmasın hala canım pahasına korurum ben onu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...