Güneş, kenarda oturmuş yaşlı gözlerle baygın annesine bakıyordu. Dudakları tir tir titriyor korkmamaya çalışıyordu.
Annesinin yanına gitmesi yasaktı, engel oluyorlardı.
Zeynep'in koluna üstten bir müdahale edilmiş, sarılmıştı. Üstüne bir kaç ilaç vermiş uyutmuşlardı. Demir sedirde yatıyordu Zeynep. Elleri yanlara kelepçelenmiş ayaklarıda bağlıydı.
Saçı başı dağılmış yüzünün rengi solmuştu.
Bu yüzdendi Güneş'in korkusu. Annesini bir kere o halde görmüştü bu ikincisiydi. Tekrar mı gidicekti?
Ağlamaktan gözleri ağrıyordu. Sabahın ilk ışıkları içeri vurmuyor ama kendini belli ediyordu.
...
"Komutanım, yoklar..."
Dedi buruk bir sesle Ali Osman yüzbaşı.
"Kahretsin!"
Diye sinirle masaya vurdu albay.
"Terk edin orayı! Dönüyorsunuz!"
Diye gayet kararlıca konuştu. Ali yüzbaşı duyduğu emirle timine baktı.
"Emredersiniz."
Telsizi kapatıp yanlarına ilerledi. Yüzlerine bakmadan fısıldarcasına konuştu.
"Dönüyoruz."
İlk tepki anında Zeren'den geldi.
"Nasıl dönüyoruz?! Daha her yere bakmadık, bir sürü yer var bakmadığımız."
"Zeren dönüyoruz dedim."
Diye çantasını sırtına taktığında. Zeren tekrar yükseldi.
"Dönemeyiz! Güneş var yanında! Ne haldeler bilmiyoruz! Dönemeyiz!"
Ali otoriter bir sesle konuşup sertçe Zeren'e baktı.
"Sesini kıs üsteğmen... Dönüyoruz."
Bu sefer Boğaç araya girecek oldu. Normalde karışmazdı. Emir neyse oydu. Ama bu durum bir tık tehlikeliydi . Geç kalınırsa büyük Kayıplara yol açabilirdi.
"Komutanım, geç kalabiliriz."
Ali tersçe iki üsteğmene baktı. Boğaç ise konuşmaya devam etti.
"Yanında sivil var. Çocuk bir sivil! Yapıcaklarının sınırı olmadığını biliyoruz! Riskli değil mi?"
Ali derin bir nefes alıp sertçe konuştu.
"Siz iki üsteğmen!"
Diyerek ikisini parmaklarıyla gösterdi.
"Emirleri sorgulamayı bırakın ve rütbenizi bilip, saygınızı takının!"
Ortama derin bir sessizlik çökerken iki üsteğmende dillerine kilit vurup sustu. Boğaç ve Zeren en arkalarından ilerlerken Ali sinirle hızlı ilerliyordu.
Geri kalan tim üyeleri ise arada bir bakışıyorlar ses etmiyorlardı.
Sessiz geçen bir yolculukla karargaha vardıklarında herkes hareket odasında toplanmıştı.
Albay Timi gönderirken Ali içeride kalmış tim ise ortak odalarında toplanmışlardı.
Zeren, oturmuş siniri belirgin bir şekilde dizini sallıyordu. Kaşları çatık dik dik önündeki duvara bakıyordu.
Boğaç ise Zeren'in yanına oturmuş kollarını bağlamış derin düşüncelerleydi.
Kimseden ses çıkmıyor herkes bu ikiliyi izliyordu. Polat ise üzgünce ikisine bakıyordu. Gayette haklılardı. O da araya giricekti ama son dakika olaya nokta konmuştu. Yoksa o da azarından nasibini almaya gayette meraklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Ficção AdolescenteBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...