"Komutanım, bir şey yok mu hala?"
Diye sessizce sordu Ali komutan.
"Yok."
Diyip soğukça bir cevap vermekle yetindi albay.
"Görev dosyasını getirdin mi?"
Ali hızla elinde ki dosyayı albaya uzattı ve tekrar yerinde geçti.
Albay dosyayı incelemeye başladığında Ali gerilmişti.
Bir süre sonra albay çattığı kaşlarıyla hızla elindeki dosyayı masaya vurdu. Yumruk olan elinin baş parmağını dişlerinin arasına aldı.
"Ne bu! İmkansız bir aşk hikayesi mi yazıyoruz! Allahım sabır! Mal herif!"
Bu sefer sinirini bastıramayıp ayaklandı. Odada volta atmaya başladı.
"Komutanım, görev izni istiyorum."
Ali bütün cesaretiyle tek de konuşup sızdı yerine.
"Git yüzbaşı! Git!"
Hızlı adımlarla karşısında oturan adama doğru eğildi. Aralarında ki masaya ellerini yaslayıp gözlerinin içine baktı. Bu sefer ki konuşması sessiz ama tehtitkardı.
"Eğer yüzbaşı, eğer üsteğmenimi bulmadan gelirsen... O zaman vay haline, bilesin. Şimdi çık git, yanına kimi alıyorsan al bana da haber yollat."
Ali tedirgin bir sesle konuştu.
"Tim... Sadece geriye kalan timim ile gidicem."
Albay yaslandığı masadan ellerini ayırıp hızla çıktı odadan. Ali albayın arkasından anında dertli bir nefes salıp omuzlarını aşağı bıraktı.
Biraz bekleyip ayaklandı. Hızla tim odasına daldı. Kapıyı açık bırakıp ardı ardına vurmaya başladı. Derin bir kapı gürültüsünden gür sesi eşlik etti.
"Tim toplan toplan toplan! Göreve çıkıyoruz! Herkes hazırlansın, tam takır olsun!"
Hızla oradan ayrılıp hazırlanmaya gitti.
... (Zeren'den)
"Nabersin güzellik?"
Diyerek makas almak için uzattığı eli geri ittirdim.
"Noldu, küstün mü? Konuşmuyorsun geldiğimizden beridir."
Cevap vermedim. Uzun bir süre burada olacağımı hissediyordum...
"Zeren."
Net çıkan ve dikdik bana bakan gözleri yüzünden kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Tam karşımda, tek dizinin üstüne çökmüştü. Zehirli gözleri vardı...
Gözlerinde ki sinsilik, kötülük yüzüne vurmuş gibi onu karartmıştı, içine sinmiş bu iğrençlik artık onun bedenine yerleşmiş bir kalıp misaliydi.
"Ne?"
Diye bir fısıldamayla karşılık verdim.
"Noluyoruz?"
Diyip göz kırptı kafasını hafif yan sallayıp dik dik bakmaya devam etti.
"Sana noluyoruz?"
Diye bir karşılık verip alayla baktım gözlerine.
"Benim çöplüğümde bana artislenme üsteğmen, elimden çekersin sonra."
"Ya öyle mi olurmuş, kıyamam."
Diye fısıldadım bu seferde. Aniden uzanıp boynumu duvara yapıştırdı. Bir elim direkt elinin üzerini bulurken diğeri bağlı zincirden dolayı erişemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...