"Sözlerinin altında kalırsın, uğraşma."
"Zeynebe noldu?"
"Zeynep şehit oldu. Yıllarca vatanı için çabaladı ve şehit oldu."
"Asker miydi o?"
"Askerdi. Güçlü bir askerdi."
"Babama haber vermem lazım."
"Hay hay o da nasibini alsın."
O beni takmadan telefonunu çıkarıp uzaklaştı.
Güneşe baktım, ağlamaktan yüzü kıpkırmızı olmuştu. Hala ağlıyordu hıçkıra hıçkıra...
Güneşin önüne çöküp onu topraktan ayırıp kendime çektim. Sıkı sıkı sardım onu.
"Güneş, her şey geçicek. Üzülme."
"Annemin geçmicek teyze! Annemin yaşadıkları geçmiycek!"
Bağıra bağıra konuşuyor herkesin canını yakmak istiyordu. O intikamını almak istiyordu...
"Geçmiycek ama alışacağız."
"İstemiyorum,ben annemsizliğe alışmak istemiyorum..."
Sözler diline varmazcasına konuşmuştu. Ağlıyordu ama bu kadarı ona yetmediği için vicudu kapkatıydı.
"Zorundayız teyzem, zorundayız..."
Keşke dedim, keşke o kurşun çıkmasaydı da zeynebi bulmasaydı. Keşke silahım tutukluk yapsaydı da sarsalardı etrafımı bir ben gitseydim. Keşke bir ben can çekişseydim.
"Özür dilerim güneş, canını elinden aldığım için özür dilerim. "
Can çekişiyordu görüyordum... Annesini almıştım elinden, canını almıştım. Hayatta ki tek bağını almıştım...
"Senin suçun yok teyze..."
Ağlayışları sadece iç çekişlere döndü yavaşladı... Sessizleşti...
"Hadi sen toprak abinle arabaya geç az sonra gideriz."
"Toprak abi."
Toprak ayaktaydı bende ayağa kalktığımda. Güneş kollarını açmış toprağa dönmüştü. Toprak gülümseyerek onu kucağına aldı. Yanağını öpüp yanağında ki ıslaklıkları sildi. Yavaşça arabaya geçtiler.
Zeynebi abisi telefonu kapatıp bana doğru geldi.
" Baban pek nasibini alamıyacak ama siz nasibinizi alsanızda yeter."
O söyliyecek bir şey bulamadığında Arkamdaki askerlere döndüm.
"Toplan! Gidiyoruz."
Herkes arabayı yerleşirken son bir kez daha ona döndüm.
"Törene yetişin, en azından buna yetişin."
Arkamı dönüp arabaya geçtim.
Kimse ses çıkartmıyordu...
Sessiz bir yolculuk.
...
Annesi ağlıyordu, abisi köşede dik dik mezara bakıyordu, babası ise annesinin kolundan tutuyor gözlerini mezardan ayırmıyordu.
Haketmişlerdi, bu acıyı çekmeyi haketmişlerdi.
Herkes gitmiş cenaze töreni bitmişti ama geriye biz kalmıştık.
Zeynebin ailesi ve yine zeynebin ailesi...
Güneş toprakla beraber aldıkları çiçekleri dik bir şekilde toprağa dikiyordu.
Öyle daha güzel olacakmış...
O zaman öyle daha güzel olurdu.
Zeynebin annesi ağlaya ağlaya kendini yırtıyordu. Önceden ağlasaydı artık ağlasada işlemezdi.
Ben kollarımı bağlamış herkesi izliyordum. Toprakta hemen yanımda o da kollarını bağlamış güneşe bakıyordu gözleri durgundu.
Sessizce konuşmaya başladı.
"Bugün anlatırsın?"
"Anlatırım."
Zeynebin hayatını öğrenmek istiyordu.
Bu ailenin neden bu kadar güneş de ki beslettiğini öğrenmek istiyordu.
Güneş, gülümsüyorsun... Çiçekleri toprağın üstüne dikmişti. Ellerini çırpıp toprakları döktü. Sonra mezar taşına dizleri üstünde daha da yaklaşıp kocaman öptü.
Herkesin kalbi tekledi...
Yüzünde ki gülümsemeyi hiç silmeden ayaklanır salına salına yanımıza geldi. Şimdi fark etmiştim. Gözleri o kadar doluydu ki sanki gözlerinden yaş akmaması için duvarlar örmüştü ama gülümsüyordu. İzin vermiyordu...
"Hadi gidelim."
"Tamam kızçem gidelim."
O toprağın elinden tutup peşi sıra sütüklerken bende gülerek arkalarından gittim.
Arkada kalanlar yıkılsın.
Arabaya yerleşip eve sürmeye başladım.
"Ben çok yoruldum teyze, eve gidince direkt uyusam olur mu?"
"Olur bebeğim. Toprak abinle mi uyuyacaksın?"
"Toprak abi!?"
Hızlıca toprağa dönüp ona bakmıştı heyecanla.
"Bundan sonra hep benimle uyuyacaksın zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...