"Bilmiyorum."
("Aranızda konuşmayın!")
"Di nav xwe de nepeyivin! "Yiğit ofladı. Cidden bu hayvanlara katlanamadığı çok belliydi. Elinde olsa her dakika oturup oflayacaktı. Onun tersine ben daha görmezden geliyordum şuan. Kulaklarım onun sesini işitmiyordu, es geçiyordu. Geçsindi, iğrenç seslerini duymak istemiyordum zaten. Düşüncelere dalmışken gözümdeki karanlık hafifleyip gitti. Adam gözlerimizi çözmüş başlarının yanında duruyordu. Başları olacak it ise elinde bir içki bardağını hafif hafif sallandırıyordu. Gözlerimi karşımdaki Yiğit'e çevirdim. Kamuflajlarımız toz toprak içindeydi. Normaldi zaten ben de tam olarak öyleydim şuan.
Yiğit'le gözlerimiz kesiştiğinde. Baştan sona birbirimize hasar kontrolü yapmıştık. İkimiz de hiç bir şeyimizin olmadığına kanaat getirmiş, sabahtan beri boş boş bir şeyler zırvalayan adama dönmüştük.
("Bizi uğraştırmayın, bildiğiniz ne varsa dökeceksiniz. Artık sizi buradan alabilirler mi sanıyorsunuz! Türkler falan ne çok seviyorsunuz kendinizi boş boş yükseltmeyi. Sanki çok bişey yapabiliyormuş gibi. Konuşmam derseniz konuştururum. Sorun yok ama siz konuşmaya bakın yine de! ")
" "Me bêzar nekin, hûn dê tiştên ku hûn dizanin birijînin. Tu dibêjî qey niha dikarin te ji vir derxin! Tu ji stranên folklorîk hez dikî û bi vî awayî, tu hez dikî ku xwe bêaqil bilind bikî. Wekî ku ew dikare gelek tiştan bike. Heke tu bibêjî ez ê neaxivim, ez ê te bidim axaftin. Temam e, lê dîsa jî tu dikarî li ser vê biaxivî! """Öff çok uzun oldu valla ya, bunu çevirmekle uğraşamam şuan cidden."
Ne yani o kadar dil bilgimi bu salaklara harcayamazdım, onların tehditlerini dinlemek için öğrenmemiştim.
Yiğit adamın dediklerini kendisi çevirmiş olmalı ki göz devirecek bakışlarını olduğumuz yerde gezindirdi.
(" Boş laflar, yakında kafanızda aynı şekilde boş olucak, merak etmeyin.")
"Gotinên vala wê di demeke nêz de bi qasî serê we vala bin, xeman nexwin."Bu dediğine güldüm. BİR DAKİKA BİR DAKİKA, DİKKATLERİ BURAYA TOPLAMAK İSTERİM Kİ! BU ÇOCUK BENİM KARŞİM! AYNI ABLASI, MAŞALLAH!
Yok canım ne egosu, hiç...
Yiğit de artık adamın boş konuşmasını çevirmeyi bırakmış olmalı ki gözlerini devire devire ofladı.
...
O gece orada kalmıştık Yiğit'le ama diğerlerine daha ulaşamamıştım. Sabahın erken saatlerinde ise ikimizi de ayırmış farklı çadırlara götürmüşlerdi. Yiğit aklında ki ihtimaller yüzünden çok bağırmıştı. Hatta bir ara itlerin ellerinden kurtulmuşken kafasına darbe almış bayılmıştı.
Şuan ne haldeydi bilmiyordum, hayatta mıydı? Nefes alıyor muydu? İyi miydi? Kurtulmuş muydu?
Cevapları yoktu. Kimse konuşmuyordu. Sadece konuşmam için dilden düşen bir iki ikna cümlesi vardı. E tabi ki elleri boş....
Sabahtan akşama kadar bir kaç kişi gelmiş tehditler savurmuştu. Arada bir yediğim yumruklar ise işin tuzu biberiydi. Ben ise tınlamadan devam etmiştim. Getirdikleri çadırda yine bir sandalyede bağlıydım. Ağzımı bazen açıyorlardı ama ellerim ve ayaklarım her zaman bağlıydı. Gözlerimde açıktı Allah'tan yani....
Tekrar sabah oldu. Hiç bir şey değişmedi. Her şey aynı şekilde devam ediyordu. Öğle saatlerin de dışarıda bir hareketlenme sezmiştim. Pek emin olmadığım için fazla merak etmedim ama arada bir de kontrol etmeye çalışıyordum.Her şey bir kenara tim neredeydi? Onları çok merak ediyordum. Ne olmuştu herkese? Yiğit neredeydi? Karargahta şuan neler oluyordu? Herşeyi merak ediyordum. Elimde hiç bir şey yokken burada böyle kalakalmak beni geriyor ve sinir ediyordu.
Tekrar oflayıp sırtımı sandalyeye sürttüm. Kaşınmıştı. Cidden burada durdukça daha da pislendiğimi hissediyordum. İğrençti.
("ÇABUK OLUN! ÇABUK!")
"LEZ KE! LEZ KE!"Bir an da ortalık alevlendi. Her yerden sesler gelmeye başladı. Çatışma mı çıkmıştı? Bizimkiler mi gelmişti?
Çadıra giren yüzü peçeyle kapalı adam anında yanıma varıp ayaklarımı çözdü ve kolumdan tutup beni ardı sıra sürüklemeye başladı.
HADİ BİSMİLLAH, YİNE NEREYE YA!
ANANI SA-!
...
NOLUYOR OLUM!?Gözlerimi açtığımda hafif bir kırmızılık gördüm sonra ise mağara gibi kapalı bir yer. Aga bayılmıştım ve bu muhtemelen kafama vurularak olmuştu.
VE BEN DAHA NE OLDUĞUNU ANLAYAMAMIŞTIM!
Cidden yeterdi ama kaç gün olmuştu. Herkes nerdeydiğğğğ! Çok sıkıcı, sinir edici ve berbat!
...
Bu mağara gibi yere tahminen 2-3gündür kimse gelmemişti. Geldiğimden beri aynı yerde sandalyede elim, ağzım, ayağım bağlı bekliyordum.
Elimden bir şey gelmiyordu. Yüzüm paramparçaydı ama onu gayet iyi hissediyordum.
Dudağım parçalanmış, yanaklarım da aşınma vardı, kafamda bayılmak için vurulan şey yüzünden kanıyordu. AMA CİDDEN YETER YA!
Ciddi ciddi bir ara mızmızlandım kendi kendime. Herşey o kadar rahat geliyordu ki bana bir oyundaymışız gibi. Oysa kim bilir belki şehit bile vermiştik. Ve benim hiç bir şey bilmemem çok sinir bozucuydu. Dışarıdan sesler geliyordu ama ilk geldiğimden beri kimse içeri girmemişti.
Tahminlerime göre benim olduğum yeri belli etmek istemiyorlardı. O yüzden buraya kimse girip çıkmıyor, kapı da nöbet tutmuyordu.
...
"Nerde bu kız ya! Nereye götürebilirler komutanım?"
"Götürebilecekleri çok fazla yer var Şevket öyle deme."Şevket öfleyerek dağlara tekrar döndürdü bakışlarını. Bütün terörist yuvasını alt üst etmişler fakat Zeren'i bulamamışlardı. Yiğiti almışlardı. O kurtulmuş şuan hastanede kendine gelmek için vitamin alıyordu. Tim...
Onlar aynı odada kalmışlardı aslında sadece Yiğit Ve Zeren'i farklı odalara dağıtmışlardı. Tim aralarında konuşabilecek kadar serbestlerdi. Zeren gibi ağızlarıyla gözleri kapalı değildi. Yiğit de Zeren gibiydi. Onlara sıkı tedbir alınmıştı, sahi sebebi neydi?..."Komutanım Lütfü den de güzel haber geldi. Şuan uyutuluyormuş. Yiğit de iyiymiş o da uyuyormuş. Şuan sadece Zeren komutanımız bulmamız gerek."
Erdem kısaca bir bilgi geçmişti herkese. İsmail hastane de kalmakla sorumlu tutulmuştu. Ani bir gelişmede yanlarında İsmail olacaktı. Zaten zor bir görevi daha fazla çömezleri tehlikeye atamazlardı. Erdem ve Şevket onlara göre daha tecrübeli sayılırdı. O yüzden yola devam ediyorlardı .
Polat ve Boğaç ise uzun süredir sessizlerdi. Esir alındıktan beri ikisine de bir sessizlik çökmüştü.
Yüzbaşı Osman çok yükün altında kalmıştı. İlk defa ağır gelmişti. Herkes farklı yerde canıyla burun burunaydı. Zeren teröristlerin elinde, Lütfü ve Yiğit hastanede. Bizim kalan tim de dağlarda. Herkes ayakta kalmaya çalışıyordu.
Yüzbaşı ilk görevinin bu kadar çok zor olacağını düşünmemişti.
Durumlar kendi kendine gelişiyordu. Akışına kalmıştı bütün durum... Baya akışına. Ve bu akışta ya çarpa çarpa ölecekti ya da çarpa çarpa ayakta kalacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Özlemekle Geçmiyor~
Teen FictionBugün günlerden Pazar saat akşam 06.32 ve ben yine terkettiğim sokaklardayım. Pişman olmak istemiyordum. Asla pişman olmak istemiyordum! Buraya gelme sebebim de buydu, tek sebebim yani. Ölümle burun buruna olmak, onlarla yüzleşme hissi uyandırıyordu...