GEÇMİŞİN PENÇELERİ

8.8K 389 626
                                    

"İkimizde griydik." İdamını verdiğim iki kelimeden oluşan bu cümle, yaralı ruhumuzun tek tasviriydi.

"İkimizde griydik. Lâkin sen cennette doğmuştun, bense çokta cehhenem ateşinde yanmış." Yandığı cehennemin korları dudaklarını yakmış mıydı?

Benim dudaklarım yanmıştı.

"Her şeyin başladığı ve bitmesi gereken yerdeyiz." Ucu ölüme çıkan kelimelerimin arasında cirit atan iblisler vardı. İblislerin parmaklarında kan, ruhunda ateşler peydâhtı.

"Neden ölmek istiyorsun?" Bakışlarım karanlığın yuva bulduğu çehresine indi. Omuzlarımdaki melekler bu güzelliği karşısında yenik düşerek onun cehennemine düştüler.

Onun için, kül olmayı göze almışlardı.

Zemheri soğukluğundaki hava bedenimden önce ruhumu sararken başımı, ona duyduğum hayranlıktan dolayı hafif bir açıyla omuzuma doğru eğdim ve onu izlemeye başladım.

Güzelliğine ağlamaya kalksam, uçurum kıyısına nefretle çarpan denizi okyanusa çevirirdim.

Ben onu, yıllardır onsuz yaşamış gibi izlerken o, sanki cehennemin korlarını cennete bırakmış gibi bir telaşla yerinden kalktı. "Gitmem gerekiyor, ben arafa değil cehenneme aidim." Cehennem onu, burada olduğu için cezalandırmış gibiydi. Aksi takdirde gözümün önündeki bedeninin, küle dönüşüp denize dökülmesinin başka bir açıklaması olamazdı.

Gözümden süzülen yaş ölü toprağa düşerek orada bir tohum filizlerken ürkütücü bir ses işittim. "Seninle kalacağını sanacak kadar aptal olmadığını varsayıyorum. Eğer o kadar aptalsan burada olmam saçmalıktır." Görüş açıma giren beyaz elbiseli kişiyle irkildim.

Saf bir korku, bir bebeğin dünyaya attığı ilk adımda karanlığa düşmesi gibi somut bir acıyla sesime yansıdı. "Burası bizim mabedimiz, senin burada ne işin var?" Bana doğru birkaç adım attığında kaşlarım derinden çatıldı ve o derinliğe hissettiğim duyguların tohumları döküldü. Beyaz elbiseli kadın sorduğum soruya cevap vermek yerine yüzünde şeytanın ayak izlerinin olduğuna yemin edebileceğim yüz ifadesiyle bana baktı ve daha sonra parmaklarının arasında tuttuğu çiçeği bana uzattı.

"Bu çiçeği öldürmeni istiyorum. Seni nereye götüreceğim konusunda karar verilmedi, bunu şimdi sen belirleyeceksin. Arkadaşın cehenneme gitti, ya onunla cehennemde yanacaksın ya da cennete gideceksin." Gri, siyah ve beyazın karıştığı çiçeği hissiz parmaklarımla kavrayıp onun elinden kurtardım. Yapraklarına zarar vermiş olmalıydı.

"Yap şunu." Ona aldırmadım, çiçeği koklayarak yapraklarına dokundum. Beyaz renk, parmak uçlarımdan kollarıma dek uzanırken yavaş adımlarla ilerlerken kulaklarıma dolan sesler uğultu halindeydi. 

Iblisler karanlığa bürünmüş, zihnimi kirleterek çiçeği öldürmemi istiyorlardı. Bilmedikleri bir şey vardı. Kirli bir zihinle zaten cinayet işlenirdi. Bu yüzden yaptım.

Ani gelen öfkem çiçeği öldürmeme neden olduğunda kadının şaşkınlık nidası doldu kulaklarıma. Aydınlık anında parmaklarını üstümden çekerken parmaklarımın arasında hissettiğim uğursuz sıvı kandan başka bir şey olamazdı.

Çiçeğin cansız bedeni parmaklarımın esaretinden kurtuldu, kan üstünde oturduğum ölü toprakta filizlendi.

Filizlenen şey; araftı.

Benim, içinde süründüğüm arafım.

"Eğer bir şeyi öldüreceksen en başta sevgi göstermemen gerekiyor. Onu sevdin ve öldürdün. Sen...sen arafsın. Hayatın boyunca ikilemde olmaya ve hislerinin sana sunduğu bu bilinmezde ölene dek sürünmeye mahkûm oldun.." Ve sonra koşarak atladı, uçurumun ağzından okyanusun kızgın sularına ruhunu bıraktı.

Kayalıkların arasında süzülerek ıslık sesi çıkaran rüzgâr sustu. Bekledim. Az önce yaptığım mıydı onu ölüme iten yoksa kendi ruhu muydu onu bu kadar delirten? Deniz usulca onun kanıyla boyanırken, iyilikleri beyazlaşarak göğe yükselmeye başladı.

Nefes almanın ciğerlerimi daralttığını hissettiğimde zihnimdeki şeytanların naraları, ölüm masalı gibi fısıldanıyordu.

Bedenimi ölü topraktan kaldırdım ve kollarımı açarak kendimi uçurumdan aşağı bıraktım. Hayatın bana sunduğu araftan kaçarak bir bilinmezliğe gözlerimi kapadım.

Deniz tıpkı onda olduğu gibi kanımla boyandı ama göğe iyiliklerim çıkmadı. O haklıydı, ben araftım.

Ve bu Araf, sararmış sayfaları hikayeye çevirmişti. Araf'ta, okyanusların dibindeydik lâkin yine de buna rağmen yanmayı başaran ateş, bizim için, bize yanıyordu.

----

Okumaya başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz.

Ve ileride çok beğendiğiniz bir yer olursa oraya beğendiğiniz sembolü/emojiyi ya da sizin için herhangi bir anlam ifade eden harfi bırakabilirsiniz.

Bu arada giriş bölümüne aldanmayın, fantastik bir kitap değildir.

İyi okumalar

GEÇMİŞİN PENÇELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin