GP -26-

1.3K 123 82
                                    

Multimedya; Almina.

-----

Ruhumun kanlı bir kefene sarılarak mezar boşluğuna gömülmesi, ruhumda hâlâ canlı olan yerlerimin var olduğunun kanıtı mıydı?

Hâlbuki ben, göğsüme devrilen iki tabuttan sonra tamamen öldüğümü düşünüyordum.

Ölmemişim, hissedemediğim kalbim
atıyordu ve atmasını istediğim kişilerin kalbi, ölü topraklara karıştığından olsa gerek kalbimin atması kaburgalarımı sızlatıyordu. Soğuk zindanların ardında, küçük kız çocuğunu hapsettiğim parmaklıkların arkasından duyduğum vaveylalar karanlığı dağıttığında irkilerek kendime gelmiş ve uzandığım sert zemini yadırgamıştım.

Başımdaki keskin ağrı ve yattığım yerden vücuduma yükselen zemheri soğukluk, zihnimde takvim sayfalarını geriye çevirerek yaşadığım son anları sorgulamama neden olurken gözümün önüne gelen görüntüler kanımın donmasına neden oldu.

Caner'in yanında, şeytanın yakınındaydım.

"Korku denen illeti biliyorsun değil Almina? Kalp ritmin düzensizleşir ve nefes alış verişlerin hızlanır. Dışarıdan bakan biri vücudunda oluşan bu belirtileri anında fark edebilir. Mesela şu an ben, senin kendine geldiğini ve korktuğunu aşikâr bir şekilde görebiliyorum." Caner'in birkaç adım uzağımdan gelen sesi, omuzlarımdaki bütün yükü ciğerlerimin üstüne devirmişti, nefes almak canımı yakıyordu.

"Hadi bebeğim, Kutay'ın gözlerinden ayıramadığın o okyanuslarını bana çevir." Yutkunarak göz kapaklarımı, harelerimin üstünden kaldırdım ve yattığım soğuk, tozlu zeminden ona baktım. Bir sandalyenin üstünde oturmuş, okyanusların dibine çöken yosunlarıyla beni izliyordu. Ağrıyan vücudumu, kollarımla yerden destek alarak doğrulttuğumda açık kumral saçlarım önüme düşmüş ve yüzümün bir kısmını bertaraf etmişti.

Caner keyiften yoksun bir hâlde gülümsedi. "Evet güzelim, bana bu şekilde bak. Bana bu şekilde bak ki gözlerindeki yenilgi içimdeki intikam ateşini harlasın."

Bazı insanlar cinayet işlemediği hâlde katil olabilirdi.

Caner beni öldürmeden benim katilim olmuştu. Onun zihninde kurulan bütün kumpaslar benim ölümüm için kan dökmüş, tilkileri cinayeti için pusuya yatmıştı.

"Benden ne istiyorsun Caner?" Diye sordum, gecenin içinde parlayan ufak bir yıldız gibiydi ses tonum. Güçsüz ve yorgundum. Caner yerinden kalkarak ellerini siyah pantolonunun cebine soktu ve odanın içinde volta atmaya başladı. Hareleri, çakır mavilerimin üstündeydi ve elinden gelse gözlerindeki yangınla okyanusları yakacaktı.

"Bunu her karşı karşıya gelmemiz de soruyorsun ve ben sana her seferinde cevap veriyorum." Aniden durarak bana döndüğünde irkilerek kalçamla soğuk zeminde geriledim ve sırtımı köhne duvara yasladım. Duvardan üstüme dökülen toz parçaları, bulunduğumuz odanın enkazdan farklı olmadığını hissettirirken lâl olan dilimin prangalarını çözerek konuştum.
"Sadece öldürmek istediğini söylüyorsun, öldürmüyorsun."

Ona meydan okumam hoşuna gitmemiş olacak ki önce kaşlarını kaldırmış daha sonra saniyeler içerisinde aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Tek dizini zemine yaslayarak saçlarımı avucunun içerisine aldı ve tüm gücüyle saçlarıma asıldı. Acı, saç diplerimden bütün vücuduma bir veba gibi bulaştığında tiz bir çığlık dudaklarımdan dökülmüş, odanın duvarlarına çarparak parçalanmıştı. Caner, açığa çıkan boynuma nefesini dökerken odanın tavanında sallanan ampulün cılız ışığı boynumu gecenin koynuna sığınan ay gibi parlatmıştı.

"Burada atan nabzının," diye konuştu, sesi can yakıcı bir şekilde nefret doluydu. "Son olmasını mı istiyorsun?"

"Bu kaçıncı tehdit edişin Caner?" Nefesi yerini belinden çıkardığı silaha bıraktığında korkunun bedenime attığı ilk adım, gözlerimin dolmasını sağlamıştı. Cinayetin süsü bu sefer kelimeleri bırakmış, intikamını somut bir şeye dönüştürmüştü.

GEÇMİŞİN PENÇELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin