GP -35-

973 94 110
                                    

Multimedya; Bölüm şarkısı; Çağan Şengül-Papatya

İyi okumalar dilerimm💜💜

-----

Bir fidan, toprağa dikildiğinde ve yaprakları büyüyüp gökyüzüne ulaştığında onu var eden şey aslında toprağı sıkıca saran kökleri oluyordu.

Ağaç, kökten büyürdü ve kökünüz hasarlıysa, göğe uzanan dallarınız hafif bir esintiyle bile parçalanıp dağılabilirdi.

Kutay kökleri zehirli bir ağaçtı ama yine de göğe muhtaçmış gibi yıllarca ona uzanmış ve aldığı onca darbeyi kasırgaya çeviren kadere direnmişti.

Kutay'ın zehri kendisiydi, zihniydi.

Yine de buna rağmen, bunca yıldır karanlıktan uzak durmaya çalışmama rağmen Kutay'dan ayrılmıyor, onun zehrini onunla paylaşmaya çalışıyordum. Hâlbuki onu yaşatmaya çalıştıkça onunla birlikte ölüyordum, farkında değildim. Gerçi farkında olsam bile bir şey değiştirmezdi, ölüm bile onun yanında huzurlu bir uykuyu andırıyordu.

Bakışlarımı batan güneşten çektim ve başımı, sanki kötü bir şey yapmış gibi öne eğerek kaldırımların üstündeki çiçekleri ezerek geçtim. Normalde şu an benim yaptığımı tanıdığım biri yapsa, taşların arasında filizlenen çiçeği ezse onunla gerçekten tartışabilirdim ama şu an için o kadar hissizdim ki gözüm onları bile görmüyordu. Adımlarım biraz sarsakladı, aklım Kutay ile dolmuştu, adımlarım benden habersiz gibiydi. Kutay gittikten sonra birkaç saat onu beklemiş, hatta aramıştım ama hiçbirine dönmemiş sadece bir mesajla daha sonra arayacağını söylemişti. Ben de evden çıkmış evime doğru yürümeye başlamıştım, başımdaki ağrı geçmişti ama kalbimde ince bir sızı bütün vücuduma yayılıyordu.

Kutay'ın zehri, kalbime ağır geliyordu.

Tanıdık yokuşa girdikten sonra kalbimdeki kesik genişledi ve içimdeki bütün hislerim oluk oluk kanamaya başladı. Zaman geriye akmış, akrep ile yelkovan ruhuma saplanmıştı. Zaman zehir ve panzehirdi, geçmişim zehirdi de panzehrim neredeydi? Önünde koca bir sis bulutu olan geleceğim miydi?

Kapıyı çalarak bakışlarımı etrafta dolandırdım, içeride birçok kişinin olduğuna adımın Almina olduğu kadar emindim ama buraya gelmeye de mecburdum. Araf buradaydı bir kere, onu çok özlemiştim. Kapı açıldığında bakışlarım bahçeden, ormanları andıran irisleri buldu ve saniyeler içerisinde ormanlara bir kıvılcım düşürmüşüm gibi hareleri nefretle parladı. "Senin burada ne işin var?" Onu kenara ittirerek içeri geçmeye çalıştım ama benden güçlü olduğu için beni savurmuş ve neredeyse düşmeme neden olmuştu.

"Gerizekalı mısın? Çık önümden, burası benim de evim."

Yaz kollarını göğsünde topladı. "Onu Kutay ile gitmeden önce düşünecektin.

Aramızda bir adım kala durdum ve çakır mavilerimi irislerine kenetledim. "Bundan pişman olduğumu falan mı düşünüyorsun? Çık önümden bir daha söylemeyeceğim."

"Yaz kim gelmiş kızım?" Hatice Teyzemin sesi, bir an ürpermeme neden olduğunda Yaz önümden çekilmiş ve bakış açıma Hatice Teyzem girmişti. Bir intiharı, bir ruhun bedenden koparılmasını, bir adet resme sığdıran zihnim onu gözlerimin önüne inşa ederken Hatice Teyzem beni içeri çağırmış ve çekingen bir tavırla içeri girmiştim.

Hatice Teyzem alayla güldü. "Şuna bak nasıl çekiniyor, sanki kendi evi değil." Değil zaten, benim evim solumda.

"Gel annen salonda, kediyle oynuyor. Onun yanına geçelim." Gözlerimi irileştirerek koşar adım salona girdiğimde karşılaştığım kalabalık ile kısa bir an duraksadım, ardından bir koltuğun üstünde yatan anneme yöneldim. Beni fark etmişti ama iki buçuk senedir o kadar yokmuşum gibi davranmıştı ki kendi varlığımı sorgular hale gelmiştim, şu anda bile.

GEÇMİŞİN PENÇELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin