Multimedya; Bölüm şarkısı Çağan Şengül-Seni Kaybettim.
İyi okumalar dilerimm, yorumlarda buluşalım sizinle💜💜
------
Suladığınız çiçek nerede yetişirse yetişsin açardı ve ruhumdaki bataklıklarda yetişen o tohumcuklar, şimdi açıldıkları yerde cesetleştiriyordu yapraklarını.
Ya da cesetleşen bendim.
Bilmiyordum.
Zihnimdeki bütün kelimelere prangalar geçirilmiş gibiydi, konuşamıyor ve tepki veremiyordum. Sanki bütün kelimeleri onun için döküyor, sırf o dinlesin diye konuşuyormuşum da onun bana ihanet etme düşüncesi bile beni bir harabeye çevirmişti.
"Bir şey demeyecek misin?" Diye sordu Yaz ama boşluğa daldığım için onu anlamamış, sesi bir girdap gibi kulaklarıma dolar dolmaz etrafında savurmaya başlamıştı bedenimi. Ablam yerden kalkarak önce bana daha sonra bir iki adım arkamda durduğunu düşündüğüm Murat'a baktı. "Hadi özür diler gibi bakacağına anlatsana Murat, sizin ne bok yediklerinizi bilsin o da. Aylardır yakın davrandığınız kişiyi nasıl kumpasın kucağına çektiğinizi anlat."
Gözlerim kısıldı ve bakış açım bir miktar daralırken omuzumun üstünden Murat'a bakmak istedim ama bunu yapamadım. Hareket edemiyordum, neden hareket edemiyordum ki? Neden Yaz'ı omuzlarından sarsıp buradan defolup gitmesini söyleyemiyordum? Murat'ın o bakışlarını gördüğüm andan itibaren donmuş kalmıştım.
"Yaz, evine git artık." Murat'ın kurduğu dört kelimelik bu cümle beni tarumara uğratarak hayretler içerisine düşürürken bakışlarımı en sonunda omuzumun üstünden ona çevirdim. Dağılmış, yanaklarında bir iki damla süzülen göz yaşın emareleri gözüküyordu çehresinde. Bana bakmıyordu, sanki ben bir cesettim ve bana baktığı anda çürümeye başlayacaktı bedeni.
Çenem kaskatı kesildi ve hiçbir şey söylemeden yerden destek alarak ayağa kalktım. Biraz yürümeli, ciğerlerimi yakıp geçen bu hissi yutmalıydım. Portmantodan ceketimi alarak onlara arkamı döndüm ve sessiz bir şekilde evden çıktım. Pimi çekilmiş bir bomba yutmuş gibi hissediyordum. Sanki ani bir hareketimde bomba içimde patlayıp yaralarıma yapılan yamaların dikişlerini bir bir atacaktı.
"Almina nereye gidiyorsun?"
Başımı öne eğerek ablamı duymazdan geldim. Kutay'ın yuvarladığı çığın altında kalmış, bir hışımla feragat ettiğim evin yıkılışını izliyordum. "Almina, dur bir!"
"Siktirin gidin hepiniz!" Adeta çığlık atarak dizlerimin üstüne düştüğümde gözlerimden bir yağmur fırtınası gibi akan yaşlar, bütün yamaların yerinden kalktığının göstergesiydi.
Eskisinden daha yaralı bir hâle gelmiştim.
"Ben senin ablanım, bana sığın. Yalvarırım, ben seni incitmem ki güzelim." O da aynısını söylemişti. Lâkin şimdi avuç içlerimden kayıp giden ölü hücreler bedenime aitti.
Acı içerisinde inledim, sol tarafımda keskin bir ağrı vardı. Yutkunamıyor, hıçkıramıyordum. Sanki hıçkırsam sırtımı delip kaburgalarıma geçen o keskin bıçak dilime tırmanacaktı. "Sen de incittin, kimseyi istemiyorum. Lütfen rahat bırak, asıl ben sana yalvarıyorum abla. Ne olur rahat bırakın beni." Avuç içlerimi toprağa koyarak alnımı elimin sırtına yasladım ve kesik kesik hıçkırmaya devam ettim. Gökyüzünün üstüne örtülen karanlık çarşaf, yıldızların sönerek ruhumun üstüne örtülmesine neden olurken Yaz'ın avuç içinin sırtımı sıvazladığını hissettim.
"Seni incitmedim Almina, sana yemin ederim seni isteyerek incitmedim. Rüzgâr ile öpüşme nedenim bile seni tehlikeden kurtarmak içindi. Telefonuma bilinmeye-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...