Multimedya; bölüm şarkısı; Lana Del Rey-Young And Beatiful
İyi okumalar dilerimm💜💜
-------
Faili meçhul cinayetin ardından kalan cesetten ibarettim.
Tanrı'nın gündüzü, geceye diktiği iplikler, vakit geçtikte bir bir atarak göğü önce kızıla daha sonra geceye bularken akan kan gökte ince bir şerit halinde yayılmıştı.
Fecr artık dünyayı saran ince bir iplik gibi gökte dağınık bir şekilde oyalanırken notaları andıran kuşlar, fecr'in üstünde dans ediyorlardı.
Yorgun bakışlarımı kızıla çalan gökten ayırıp evin kapısını bir kez daha çaldığımda kapının ardından gelen homurdanma sesleri kulağıma doldu. Göz yaşı mezarlığı olan yanaklarımı elimin sırtıyla silip kapıya bir kez daha vurmak için elimi kaldırdığında kapı açıldı ve bakış açıma ablamın baygın bakan orman yeşilleri düştü. "Sana kaç kez anahtar al diyorum ben?" Öfkeli sesi sonlara doğru kendini kaybederek şaşkınlığa bırakmıştı.
Karşısında gördüğü harabeyi anlamlandırmaya çalışıyordu.
Hiçbir şey söylemeden yanından geçip merdivenlere yöneldim. "Almina, ben senin ablanım. Sorunlarını beraber çözebiliriz, anlat bana." Ablam kuyunun ışık geldiği yerdeydi ama o ışık içinde bulunduğum karanlığa ulaşmıyordu, sesi nasıl ulaşabilirdi ki?
Ulaşamazdı, bu yüzden ona bir şey anlatma isteğimi bir hırka gibi çıkarıp zihnimdeki kanlı duvarlarımın önüne bıraktım.
Merdivenleri bitirdiğimde köşeyi döndüm ve odama doğru ilerlemeye başladım. Yorgundum ve omuzlarıma yüklediğim şeyleri zihnime bırakmam gerekiyordu. Odamdan içeri girip üstümdeki bütün kıyafetleri çıkararak banyodaki sepete attım. Banyodan çıktıktan sonra giysi dolabımdan altıma rahat bir şort alarak giyindim ve odayı toplamaya başladım. Uzun süredir kimsenin uğramadığı bir ev kadar dağınıktı ve odanın kuşandığı kimsesizlik odanın kapısını aralayan kişinin üstüne düşecek kadar fazlaydı.
Etrafı temizleyip burayı kuşatan kimsesizliği katlettim. Kan, aynadaki yansımama sıçradı. Bakışlarım yatağa uzanın göz yaşlarımın yuvası olan köprücük kemiklerimden çıplak gerdanıma orada da ait olduğu yere çakır mavilerime döndü. Beyaz harelerim kanlanmış ve yorgunluğun yuvası olan suretim, ruhumdaki araf'ı üstüne giyinmişti. Saçımı bir arada tutarak esareti altına alan tokayı parmaklarımla çözdüm ve açık kumral saçlarımın sırtımda salınmasını sağladım.
Tokayı bileğime geçirdikten sonra yatağa doğru ilerledim ve bedenimi, yumuşak dağınık yatağın üstüne bıraktım. Göz kapaklarım gözlerimin etten kefeniydi ve karanlık göz kapaklarımın içine bir ressam tarafından sürülmüştü.
"İyi değil, yanına gitmesen iyi olur." Yaz'ın yükselen ses tonuyla düşeceğim uykudan geri çekildim. "Kime diyorum acaba?" Yaz bir kez daha bağırdığında kaşlarımı çatarak gözlerimi araladım ve odanın hiddetle açılan kapısına döndüm.
İyiliğin noksanlığından çatlayan ölü toprakları, çakır mavilerimin ilk durağıydı. Yerimde doğrularak konuştum. "Kutay?"
Birkaç saniye irislerimizin arasında kurduğumuz köprüdeyken odanın loş ışığını yarıp geçen karanlığı, yasak elma kadar cezbedici gözüküyordu.."Üstümde bir şey yok." Dedim kollarımı kendime sarmamak için kendimi tutarken. Kutay ifadesiz bir şekilde birkaç saniye daha durduktan sonra üstündeki tişörtü çıkarıp yatağın kenarına bıraktı. İki kaşımın ortasındaki derinlik artarken kelimelerine prangalar geçirmişcesine konuşmamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...