Multimedya; Bölüm Şarkısı; Madrigal-Kelebekler.
İyi okumalar dilerimm💜💜
-----
Kalbinizde sandığınız odacıklar aslında hiç var olmamıştı, dörde bölünen şey kalbiniz değil zihninizdi.
Süveyda hiç gözle görülmemiş ve hiç hissedilmemişti. Süveyda sandığınız şey zihninizdeki odacıklardan ciğerlerinize sirayet eden karanlıktı, kalp ciğerlerinizin aynası olduğundan kararmıştı.
Ve aynalar sizi, yıkıldığınız yerden tamamlardı.
Boşluğun ağırlığı olur muydu?
Kalbimden kalkıp gidişini ve arkasında bıraktığı boşluğun altında ezilişimi somut bir şekilde hissedebiliyordum. Buna rağmen bir şey yapamıyor, katilimin o olmasına rağmen beni düştüğüm bu kuyudan onun kurtarmasını bekliyordum. Nasıl oldu, nasıl idrak ettim, hangi ara kendime geldim ve odanın çıkışına yöneldim bilmiyordum, zaman toprak altında çürümüş bir cesetti. Toprakta sadece kemikler kalmıştı, kemikler korkumdan geriye kalanlardı.
"Beni bırakın, bırakın gideyim ne olur." Hıçkırarak dizlerimin üstüne düşerken Murat yanıma eğilmiş ve omuzlarımdan tutarak beni endişeli bakışlarıyla karşılamıştı.
"Öğreneceğiz Almina, biraz daha bekle gözünü seveyim. Ne kadar tehlikede olduğumuzun farkında değilsin. Mantıklı düşünmüyorsun." Murat bir abi gibi beni kendine çekip başımı göğsüne yasladığında hıçkırarak ellerimi yumruk haline getirdim. Dakikalar içerisinde, ablamın hamile olduğunu, Murat'ın, Caner'in yapacağı herhangi bir şeye karşı beni koruduğunu ve onun yaralandığını öğrenmiştim.
Öğrenmek istediklerim bunlar değildi.
İyi olduğunu bilmek istiyordum.
Ağıt eder gibi konuştum. "Sikeyim tehlikesini, bıktım artık." Gamze ayakta dikilmeyi bırakarak yanımıza çöktü ve gözleri kapalı bir hâlde bize sarıldı. Yüzü şaşkındı, benim aksime o hâlâ olayları kavramış değildi. "Murat ne olur gideyim, bırak beni ne olur."
"Yaz, Savaş'ı arar mısın? Buraya gelebilir miymiş, sor." Murat tekrar başını omuzuma koydu ve beni sakinleştirene kadar o şekilde durdu. Boşluğun altındaydım, çırpınıyor boğuluyordum. Nefes almak zor bir eylemdi, herkes sevdikleri nefes alıyor diye nefes alırdı. Ben şu an nefes aldığımı hissetmiyordum, sanki tam şu anda bilinmezlik avucuna kalbimi sığdırmıştı da kalbimin dayanıklılığını ölçmeye çalışıyordu.
"Murat, ne olur bak. Bırak ona gideyim." Dedim aramızdaki kilometreleri unutuyordum aslında, farkında değildim.
Murat sırtımı sıvazladı ve derin bir iç çekti. "Almina bak," geri çekilip benimle göz teması kurduğunda beyazlıklarına çöken hüzün bakışlarımın yansımasıydı. "Bak, sana yalan söyledim diye bana inanmayabilirsin ama yemin ederim meraktan içim içimi yiyor." Hıçkırıklarımı bastırarak soluğumu tıka basa doldurdum ve Murat avuçlarını yanaklarıma koyarken okyanusları taşırmış gibi ona baktım. "Orayı aramam lazım, seni bu hâlde bırakamam. Toparlan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...