Multimedya; Almina'nın rüyasındaki son kısma ithafen.
İyi okumalar♡
-----
Gökyüzü, morarmış olan ruhlara özenerek bütün mavilerinin katili olmuş ve kendine yeni bir renk katmıştı. Sanki renklerden, ruhuma urganla sarkan kötülükler vardı.
"Annemi özledim, eve gitmek istiyorum artık." Diye hayıflandım gözlerimi Kutay'a çevirirken. Kutay bana bir şey demek yerine gaza biraz daha bastığında kaşlarım derinden çatıldı.
Beni duymuyor muydu?
Daha da önemlisi şuan neden hiçbir şey hissetmiyordum?
Araba o kadar hızlı gidiyordu ki silsileyle dizilen ağaçlar kuralı bozmuş birbirini kovalıyor gibilerdi. Bu bana karanlıktan kaçan ruhumu andırdı. "Kutay?" Aramızdaki sessizlik; bir cinayet işleyip karanlığını bize sürer gibi acımasızdı. Kutay bir kez daha beni yanıtsız bıraktığında önüme dönecektim ki bakışlarım dikiz aynasından arka koltukta takılı kaldı. Bu görüntü beni çözemediğim yoğunlukta bir tarumara uğrattı. Hissettiğim duygular saf, masumdu, sanki bunca kötülüğü ben işlememiş gibiydim.
Soru sormak için aralanan dudaklarım bebek ağlamaya başladığında geri kapandı.
"Almina bebek ağlıyor duymuyor musun sevgilim?" Sevgilim. Alacağım nefes boğazımda takılı kalırken olduğum yerde kalakaldım. Kutay beklentiyle bana bakmayı sürdürürken az önceki vurdum duymaz halinden eser yoktu. Gözlerimi kırpıştırarak emniyet kemerimi çözdüm ve arkaya doğru uzanıp bebeği kucağıma aldım. Parmaklarım titriyor, kalbim bir depreme kurban gidiyordu.
Sanki harabe olan geçmişim üstüme yıkılmıştı ve ben bir nefes için çırpınıyordum.
"Sevgilim nereye gidiyoruz?" Kelimeler fütursuzca dökülmüştü dudaklarımdan. Titreyen parmaklarımla sevdiğim bebek susmuş, minik ellerini dudaklarıma yaslamıştı. Bebek cennetten düşmüş gibi saf ve masum duruyor, bu kötü dünyaya hiç yakışmıyordu. İçimden gelen istekle avuç içini öptüğümde minik dudakları iki yana kıvrıldı. Melekler dudak kıvrımlarına yaslanmış gibi güzeldi gülüşü.
"Ablanlara gidiyoruz, bu kadar unutkan olduğunu bilmiyordum." Uzanıp Kutay'ın yanağını öptükten sonra bir kez daha bebeği öptüm. Sanki saflığına öperek kendime sirayet etmek, kendimi bulunduğum karanlık kuyudan çıkarmak istiyordum. Bakışlarım bebeğin çehresindeyken ilk başta kirpiklerinin uzunluğu çekti dikkatimi. Gözleri gözlerimin aynasıydı. Kusursuz burnu ve dudak yapısıyla Kutay'ı andırıyordu.
"Mina, kızım öyle bakma bana annen kıskanıyor sonra." Kutay'ın naif ses tonu karşısında istemsizce tebessüm ettim. Huzur, bir annenin bebeğini ilk öpmesi kadar masum bir şekilde yoklamıştı bedenimi. Mina büyük bir hayranlıkla Kutay'ı incelemeye devam ederken araba durmuş, yabancı bir sokakta yerimizi almıştık.
Sokak sakindi, müstakil evler sokağın kenarlarına oldukça düzenli bir şekilde dizilmiş, evlerin bahçelerindeki ağaçlar göğe doğru uzanmışlardı. Yerimde hareketlenerek kapıyı açtım ve Mina'ya üşümemesi için sıkıca sarılarak arabadan indim.
Kutay hızlı bir şekilde yanıma gelip arabanın açık olan kapısını kapatırken yanaklarımı iki yana çekiştiren gülümsemeyle teşekkür ettim. Kutay elini belime yerleştirerek dağılmış olan saçlarımı öpücük bıraktı. Avuç içimi yanağına yaslayarak baş parmağımla elmacık kemiğini okşadım. Sakalları avuç içime kıymık gibi batsa da bundan asla rahatsızlık duymadan dudaklarımızın arasındaki mesafeyi kapatarak ona küçük bir öpücük bahşettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...