GP -36-

863 102 138
                                    

Multimedya; bölümden bir kesit.

Geçmiş olsun İzmir, dualarımız seninle.

İyi okumalar dilerim arkadaşlar💜

Bu bölümü oykublyrt adlı kişiye ithaf ediyorum :)

-----

Bedenim, sararmış roman sayfalarının üzerinde cansız bir şekilde uzanırken kaburgalarıma dolanan kelimeler acının tek tanımı olmalıydı.

Kaburgalarımdaki ateş kalbime sıçradı, kalbim yandı, söndü ve küller avuçlarıma döküldü.

Şimdi küllerime parmak uçlarımdaki kanı damlatsam filizlenen şey ölüm mü olurdu yoksa acı mı?

Anka kuşu değildim, külüm avucumda çamurlaşarak kaybolana kadar okyanuslarımda dolanacak ve uçurumun kenarına avuç içimdeki hiç ile dönecektim. Karanlık, günün yarısına elindeki silahla muhafızlık yaparken uçurumun kenarından düşen bedenimle uykumdan sıçrayarak uyanmıştım. Gün daha aymamıştı ve karanlıktan dolayı odanın içerisini net bir şekilde seçemiyordum. Esneyerek yerimde doğrulduğumda Kutay'ın hâlâ odada olmadığını fark ederek kaşlarımı çattım. Raho'nun attığı o fotoğraflar yüzünden çıldırmıştı ve birkaç haftadır gününü sadece birkaç saatlik uykuyla kapatıyordu.

Üstüme onun tişörtlerinden birini geçirerek çıplaklığımı örttükten sonra odadan çıktım ve uyku mahmurluğuyla merdivenleri sessiz bir şekilde indim. Salonun ışığı açıktı, beyazlık karanlığı katletmek ister gibi eskimiş bir halı gibi parkeye uzanmıştı. Bakış açıma giren bedeni, onun bana bahşettiği hayatın kendinden eksildiğini göstermek ister gibiydi. Yorgundu, saçları dağılmıştı ve yemek yemediği için vücudu hafif zayıflamıştı.

"Kutay?"

Omuzunun üstünden irkilerek bana döndüğünde odayı aydınlatan beyaz ışık göz altlarındaki morluklara yansıdı ve zihninde öldürdüğü kişiler, gözlerinden dudaklarına döküldü. "Hm?"

"Uyumayacak mısın...yine?" Hafif başım döndüğü için duvara yaslanarak onu izlemeye devam ettim.

Kutay elinde sımsıkı tuttuğu dosyaları önünde duran sehpaya bıraktı ve eliyle yüzünü sıvazlarken boğuk bir sesle konuştu. "Yapamıyorum. Raho piçinin nereden çıktığını bulamıyorum. Pezevenk herif o kadar rastgele hareket ediyor ki!"

Yaslandığım yerden doğrulup yerimde hareketlendim ve onun kendini harabeye çevirdiği yere bir enkaz olarak oturdum. "Bunu yapmak zorunda değilsin. Kendine nasıl işkence ettiğinin farkında mısın?" Yaz mevsiminde olmamıza rağmen soğuk olan ellerini ellerimin arasına alarak onları ısıtmaya çalışırken çakır mavilerim ölü topraklarını yakalamaya çalışıyordu. Kutay birkaç kez derince soluklandıktan sonra gözlerini araladı ve cayır cayır yanan hareleriyle beni karşıladı. Cehennem korlarını ölü topraklara düşürmüş gibiydi.

"Bunu bizim için yapıyorum. Caner ve Raho'dan başka kim bizimle uğraşıyor öğrenmem lazım."

"Paranoyaklaşıyorsun Kutay, biraz dinlen ondan sonra bakarsın dosyalara."

"Sen git yat, işim bitince geleceğim." Saçlarımın üstüne ufak bir buse kondurduktan sonra geri çekildi ve böylelikle parmakları parmaklarımdan sıyrıldı. Dalgın bakışlarım çıplak tenindeki benleri incelerken Kutay sehpadaki içki şişesine uzanmış ve sert soluklarıyla birlikte arkasına yaslanmıştı. Kendi denizlerinde boğuluyordu ama buna rağmen, zihnindeki delilikten kaçmıyor elinden geldiğince o deliliği harlıyordu.

"Bana bu işin peşini bırakmam gerektiğini söyleme." Diye mırıldandı Kutay, içki şişesi dudağının kenarında duraksarken.

Hiçbir şey söylemedim, söylenecek bir şey de yoktu zaten.

GEÇMİŞİN PENÇELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin