Multimedya; Almina.
İyi okumalar dilerimm❤❤
----
Hissiz. Sanırım tüm hayatımı tek bir kelimeyle anlatmaya kalksam şüphesiz söyleyeceğim tek kelime bu olurdu. Hissizdim ve uzun zamandır kendimi hissedemiyordum. Bunun nedeni geçmişimin apseli olmasından kaynaklı mıydı?
Sanırım öyleydi.
Hissizliğime tezat beş yaşında kalbimde filizlenen duyguyu hâlâ hissedebiliyordum. Hatta hissizleşen ruhumda hissettiğim tek duyguydu belki de aşk. Sadece bir kelimeydi ama zihnimi katledip içine onun adına şehirler kurmama yetmişti. Yıkıktı o şehrin binaları lâkin içlerinde onun için yetiştirilmiş boy boy çiçekler vardı. Hayat acımasızdı, bunu; yaşadığım şeylerin o çiçekler kadar güzel olmadığında öğrenmiştim.
Ben; sevdiğim adama bahçemde çiçekler büyütürken o, ona bir yaprak bile açmayan kişiye yanmıştı.
O çiçekleri yerinden söktüm ve göğsümdeki babamın mezarına diktim. Ve o an anladım, babamın cesedi göğsüme yerleştiğinde karanlık her yeri esareti altına almıştı. Güneşim batmamıştı belki ama babam öldüğünde güneş diye bir kavram kalmamıştı.
Hayat acımasız, içinde tonlarca ölüm kelimesini barındıran karanlık bir romandı, içinde ölüm geçen hiçbir cümle de güzel olamazdı. Bu yüzden hayatımı anlatan roman sayfalarında genellikle karanlığın gölgesi vardı.
Gökyüzüne sığınan ayın ışığı, denizin üstündeki koyu örtüye can verirken yıldızların karanlığa sığındığını fark ettim. Gök aynamdı, benim gibi kimsesizdi.
Uçurumun kenarındaydım. Arkamda, dalları birbirine dolanmış ağaçlar vardı ve zihnim ağaçlara özenmiş gibi boynuma sarılan düşüncelerimin çoğunu birbirine dolandırmıştı. Nefes alamadığımı, zihnimdeki sokaklarda bulunan düşüncelerin, yaşadığım için geçen dakikalara karşı savaş açtığını hissettim.
Gerçi çokta yaşıyor sayılmazdım aslında şu çivisi çıkan dünyada.
İçimdeki karanlığın, dışarıdaki karanlıktan daha tehlikeli olduğunu fark ettiğim dakikalarda öfkem derimin altında yılan gibi süzüldü.
"Bunu kendine yapma, bu sen değilsin." On dokuz yaşında bir kız olmama rağmen neden zihnimin kırk dokuz yaşına merdiven dayadığını hissediyordum?
Zihnimin içi çürümüştü.
Sanki akrep ve yelkovan ibrelerini saatin ruhuna saplamış, zamanın kanını akıtmışlardı. Veyahut geçmiş, geleceğe gitmemek için her şeyi deniyordu. Aksi takdirde zamanın bu kadar yavaş geçmesi mümkün değildi.
Dalgın bakışlarım avuç içlerimdeki kader çizgilerini buldu. Bileklerimde yetişen umutlar, hayata adım attığım an filizlenmişti ve ilerledikçe karmaşıklaşan yollar hayatın zorluğunu göstermeye çalışır gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...