Multimedya; bölüm şarkısı, Can Ozan-Sar Bu Şehri
İyi okumalarr, paragraflara yorumlarınızı bırakmayı unutmayın lütfen💜💜
-----
"Ruhun, gülüşlerin kadar güzel olsun." Diyerek gitti adam, kadının kalbinde kurduğu ülkesinden. Kadınsa o günden sonra bir daha hiç gülmedi.
Ruhumun tam bedenimde olmadığı bir yerdeydim, Kutay'ın sınırları arkasında onun birlikte nefes alıyordum.
Her geçen gün ruhumdaki kendimden kaybediyor, biraz daha onunla doluyordum.
Kutay Arslan, bende benden daha fazla yer kaplıyordu.
Karnıma giren sancı zihnimdeki bütün düşüncelere pimi çekilmiş bir bomba gibi düşerken sıçrayarak uyanmış ve dehliz sokaklarımdaki karanlıktan takip edemediğim bir hızla sıyrılmıştım. Bakış açıma giren ilk şey ölü topraklar olduğunda puslu bakış açımı geçiştirmek istercesine gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım. "Kâbus mu gördün?" Ağzımdaki kötü tadı geçirmeye çalışarak birkaç kez yutkundum ve Kutay'ı başımı iki yana sallayarak yanıtladım.
"Gel, biraz daha uykun var gibi gözüküyor." Kutay bana uzanacağı sırada kasıklarıma giren tanıdık ağrıyla acı içerisinde inledim ve bu onun birkaç saniye duraksamasına neden oldu. Muhtemelen regl oluyordum ve bir an önce kalkıp tuvalete gitmeliydim.
"Sorun ne güzelim?" Diye naif bir ses tonuyla konuştu Kutay. Benimle birlikte doğrulmuş, ölü toprakları soyadımı taşıyan o maviliklere kenetlenmişti. Utanarak alnımı onun omuzuna yaslarken eli açık saçlarımın arasına kaymış ve dudakları saçlarıma emanet edilmiş gibi öylece başımı üstünde durmuştu. Dudaklarından sarkan şefkat tıpkı gökyüzünden yeryüzüne sallanan yıldızları andırıyordu.
Kutay'ın varlığı ruhumu, yıldız düşmüş gibi aydınlatıyordu.
"Bu konular hakkında pek bir bilgim yok ama Aylin ne zaman bu durumda olsa sıcak bir şeyler içip sıcak su torbası kullanırdı." Hafif geri çekilerek ona bakmamı sağladığında harelerinde gördüğüm telaş istemsizce dudaklarımı kıvırmamı sağladı. Onu biraz rahatlatmak adına tebessümümü, hissettiğim ağrıya rağmen genişlettim ve avuç içimi yanağına yaslayarak düz bir sesle konuştum. "Her ay gördüğüm ağrı bu Kutay, iyiyim. Birkaç saate geçer zaten."
Kutay birkaç saniye sanki yıllardır kapatmaya çalıştığı o yara açılmış gibi bana baktı.
Öyle ki, harelerinden içine gömdüğü yaranın külleri dökülecek sandım.
Yutkundu ve temasımızı koparırken çatallı bir ses tonuyla konuştu. "Aşağı inip senin için sıcak bir çay ve su torbası hazırlayayıp geliyorum. Tamam mı?" Başımı salladığımda Kutay adeta küle dönüşen yarasından kaçmak ister gibi adımlarını hızlandırdı ve odadan çıktı. Kaşlarımı çatsam da bunu işimi hallettikten sonra konuşmaya karar vererek yerimden kalktım. Kanamam henüz başlamamıştı ya da üstüme geçtiğiyle kalmıştı, emin olamadığım için iç çamaşırı ve günlük giyeceğim şeyleri de alarak tuvalete yöneldim. Rutin işlerimi birkaç dakika içerisinde hallettikten sonra banyodan çıkarak aşağı indim. Hava Nisan ayının sonlarında olmamıza rağmen oldukça serin ve ürpertici şekilde iç karartıcıydı. Sanki sonbaharın en demli gününde, acımasızca işlenen o cinayete tanık olmuştu gök ve bunun acısını şimdi yeryüzünden çıkarıyordu.
Derin bir ürperti bel kemiğimden omurgama sızarak bütün vücuduma sirayet ettiğinde kollarımı birbirine sardım ve dün koltuğun üstüne bıraktığım hırkayı alarak mutfağa yöneldim. Onu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...