Multimedya; son kısım :)
-----
Bazen virane zihnimin, iblisler ile kumar masasına oturarak benim için inşa ettiği uçuruma gider uzun uzun kızgın suları izlerdim.
Bazen de kendimden kaçarak başka birinin sınırlarından içeri girer ve onun uçurumundan gecenin devrildiği denizi ölü topraklarının üstünde, onunla beraber izlemek isterdim.
İlk kez birinin sınırından kovulmuştum ve bu tahmin ettiğimden daha çok yakmıştı canımı.
Parmaklarımın arasında tuttuğu kupa, sıcaklığına daha fazla dayanamadığımdan masanın üstündeki yerini almıştı. "Bugün biraz mesafelisin?" Kutay dün gece ki konuşmanın üstüne hiç konuşmamış sabah kalktığımızda ise geçen sefer ki geldiğimiz kafeye gelmiştik. Bakışlarım denizin üstünde canlanan güneşin ışıklarından ona çevrildi.
Güneş ışığı, ölü topraklarıyla saç rengini daha açık renge çalarken hafif çatık kaşları yüzümde oyalanıyordu. "Olmam gereken yerdeyim, istediğin gibi." Sesim ifadesizdi, eve gidip sıradan hayatımı yaşamaya devam etmek istiyordum.
"Sana her denileni yapıyor musun, sınırlarımdan içeri gir desem girecek misin?" Ses tonu o kadar boştu ki kalbini açıp bakmak istedim, hiç mi duygusu yoktu?
Gözlerimi kısarak arkama doğru yaslandım ve onu uzun uzun seyrettim. Dün gece koltukta yatmıştı ve uyuyamadığını belli eden gözlerinde yorgunluğun emareleri vardı. Sakalları ona yakışıyordu ve aralık dolgun dudakları dünden beri bakışlarımın fazlasıyla uğradığı durak olmuştu. "Karar ver Kutay, dengesizliğine ayak uyduracak biri değilim ben. Sınırlarından kovuyorsun sonra kapattığın kapıyı açıp geri çağırıyorsun." Kutay masanın üzerindeki paketi açtı ve dudaklarıyla içinden bir dal çıkardıktan sonra sigarayı yaktı.
"Dengesizmişim işte neyi sorguluyorsun daha?" Diye konuştu, sesi artık hissizlikten kopmuştu. Dudaklarının kenarları kıvrıldığında bile, meleklerin boynu biraz daha bükülürdü. Hareketleri cennetin ona yasak kılındığını kabullenmiş gibi öfke doluydu.
Ona cennet olduğumu söylemek ve öfkesini beraber izlediğimiz denize dökmesini sağlamak isterdim.
"Ben bir şeyi sorgulamıyorum. Bak sessiz sedasız geldik ve sen, beni kışkırtıyorsun." Ölü topraklarını, öfkemin kanıyla sulamak istercesine sinirliydi sesim.
Sigarasının külünü silkerken alaycıl ses tonuyla konuştu. "Sen kışkırtma görmemişsin."
Kendimi birden yalnızlığın dikenli telleriyle sarmalanmış halde hissettim. Buraya gelmenin büyük bir hata olduğunu bana söyleyen zihnimi susturdum ve masadan sertçe kalkarak lavaboya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Onca kırık döküğün arasından çıkıp ona yaslanmıştım ve şimdi sırtımı yasladığım duvar üstüme düşmüş gibiydi.
Lavaboya girerek kapıyı sertçe çarpmamla göz yaşlarım, bir uçurumdan atlayarak intihar eden bedenler gibi yanaklarımda yuvarlandı. İçeride kimsenin olmamasına karşı boğazımda birikerek büyüyen hıçkırığı dudaklarımdan düşürdüm.
Çaresiz ve kimsesizlik harmanlayarak ağlamamı şiddetlendirdiğinde tuvaletin kapısının açıldığını gördüm. Kutay'ın heybetli vücudu saniyeler içerisinde gölgesini üzerime düşürdüğünde onu göğsünden ittirdim. Yeteri kadar yaralıyken açılacak başka bir yaranın kanamasını istemiyordum.
"Bana bir bakar mısın?" Onu ittirmeye çalıştığım bileklerimden tutarak beni göğsüne yasladığında güçlü kolları altında birkaç saniye debelendim. Fazla güçlüydü ve onun kollarıyla sardığı bedenimi gram hareket ettirememiştim. Hareket etmeyi bıraktım ve göz yaşlarımın dinmesini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...