Multimedya; şu hoşuma giden gifi buraya bırakıyorum♡
İyi okumalar dilerimm❤❤
----
Tanrım; cehennem ateşinde ruhumu cayır cayır yakarken, zemheri soğuğunda bırakarak üşütmen nasıl bir araftı?
Huzur kelimesini uzun zamandır hissetmeyen tarafım, zihnimin ücra köşelerinde kanlarını sürüyerek bedenimi terk ediyordu. Huzura yoksun kalan tarafımın boynu büküktü, huzurun her bir zerresini arzuluyordu.
"Almina?" Düşüncelerimi yararak her birinin dağılmasına sebep olan ses elbette Kutay'a aitti. Omzumun üstünden yanıma gelen iri yapılı vücuduna baktım. Üstünde siyah bir pantolonla gri renkli kısa kollu bir tişört vardı.
Hava biraz serindi, üşüyor olmalıydı.
"Bir sorun mu var?" Diye sorduğumda Kutay başını iki yana salladı. Dudaklarıma prangaları geçirip anahtarı ölü topraklarına gömdüm. Kutay bana eşlik ederek yokuş aşağı inerken, kulaklarımıza dolan tek ses tabanlarımızın altında öldürdüğümüz yaprakların son nefesiydi. Gözlerimi kapatarak temiz olan havayı, ciğerlerime doldurdum.
"Sabah fazla sessizdin, bir şey mi oldu?" Kutay'ın gösterdiği ilgiyi topraktan çiçek koparır gibi koparıp ruhumun en güzel yerine gömmek istedim.
Yapamadım.
Çünkü bu karanlıkta ışık aramaktan farksızdı.
Sabaha kadar uyuyamadığım için acıyan gözlerimi ovalayarak konuştum. "Hiçbir şey yok, sadece burada bulunmaktan hoşnut değilim."
Bakışlarım etrafta dolanırken kendimi ona açtığım için vaveylalarını kulaklarıma dolduran ruhumun sesini kıstım. Bana susmamı söylüyor, birine kendimi açmamın tehlikeli olduğunu bağırıyordu. Onu dinlemedim, acılarıma alışmıştım artık umrumda değildi.
Kutay olduğu yerde kaldığında adımlarını yavaşlatarak müphem bir ses tınısıyla konuştu. "Istersen gidebiliriz, hemen şimdi." Ellerimi siyah pantolonumun arka cebine yerleştirirken bakışlarım yere eğikti. "Gerek yok birkaç saat daha buna katlanabilirim." Bunu söylerken adımlarım durmuştu.
Kutay aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatarak yanıma geldiğinde yutkunarak etrafa bakındım. Yaptığı her sınır ihlalinde bastırdığım duygularım, pençelerini boğazımı geçirerek orada bir yumru oluşturuyordu. "Sorun ne?" Bakışlarım sanki gideceği yeri biliyormuş gibi gözlerine tutundu. Bakışları demir gibi sertti? Orada bir şeyler yıkıldığını görebiliyordum.
"Hiçbir şey." Nefesini yüzümde hissettiğim için hafif geri çekilerek bakışlarımı kaçırdım ve usul adımlarla yürümeye devam ettim. Hava gökyüzünü aydınlatan güneşe inat serindi, bu yüzden istemsizce kollarım göğsümde bağlanmış vücudumu soğuktan korumaya çalışıyordu.
"Sabah ablanla tartışıyordun. Bu yüzden mi buradan gitmek istiyorsun?" Ona karşı sınır koymak benim için gerçekten zordu. Hareketlerimi kolayca anlayabiliyor, zihnimin virane sokaklarında benden izinsizce dolanabiliyordu.
"Pek sayılmaz." Diye yanıtladım onu.
Sabah kahvaltıdan sonra Yaz'ın yanına gidip çadırıma girip girmediğini sormuş ve beni terslemesiyle küçük çaplı bir kavga yaşanmıştı. Git gide artan not kağıtları beni oldukça gerdiği için pimi çekilmiş bomba gibiydim bu yüzden etrafımdaki herkesle aram bozuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...