Multimedya; Kutay ve Almina.
Merhabalarr!!
-----
Ateşi sen kendine düşürdün de neden yanan ben oldum?
Denizleri yangınıma döken bendim, neden sönen sen oldun?
Bir yangından sıçrayan kıvılcımlar ruhuma düşerek saniyeler içerisinde zihnimin dehliz sokaklarını kuşattığında, zemheri soğukluğundaki duvarlar ölümüne son bir nefesle kavuşan bir insan kadar acınası bir şekilde parçalanmıştı.
Parçalar, tozlu geçmişime sıçradı ve nikbinlik dolu duygularımı kanattı.
Okuduğum bütün romanlar, yaşadığım binlerce anı o yangında heba olduğunda ölümün kıyılarında dolandığı deniz, gözlerime sığındı.
Şiddetli esen rüzgâr kayalıkları bilemeyi bıraktı, perde aralandı ve oyun, ölümle başladı.
Ifadesizliğin sarıldığı ölü topraklar bana birkaç yıl öncesinde, babamın benimle paylaştığı duyguları hissettirirken şefkât saçtığını düşündüğüm parmakları saçlarımda oyalanıyordu.
Hastaneden çıkıyordum ve yanımda, yalnızlığımı yararak benimle sınırlarımın arkasında nefes alan, ölü toprakların sahibi vardı.
"Ben birini görmek istediğimden emin değilim, Kutay." Sesim solgun çıkmıştı, o kadar çok ağlamıştım ki kendime gelmem için günlerimi yatağa devirmem gerekiyordu. Kutay saçlarımdaki elini belime indirerek beni kendine çekti ve saçlarımın üstüne küçük bir buse bıraktı. Huzur, zihnimdeki düşüncelerin sıçradığı saç diplerinde dolanmaya başladı.
Gözlerimi kapatarak başımı omuzuna yasladım ve beni yönlendirmesine izin verdim. Köşeyi dönerek beraber hastaneden çıktığımızda sonbaharın geldiğini hissettirmeye çalışan hava yüzüme sert bir şekilde çarptı.
İçinde birden çok duygu barındırdığı ses tonunu, kelimelerine yansıtarak konuştu. "İstersen benimle birlikte kalabilirsin."
"Evime gitmeliyim, annem evde değil. Yaz'ın bana ihtiyacı vardır." Kutay hiçbir şey söylemeden başını salladığında beraber arabaya yerleşmiş ve enkazımı, duvarlarına tırnaklarımla kazıdığım hastaneye son kez bakmıştım.
Tanıdık bir anı zihnime çığ gibi düştüğünde yerimde doğrularak etrafa, düşüncelerimi doğrulamak adına keskin bir bakış attım. "Geçen sefer geldiğimiz hastane değil mi burası?" Sesim, sanki geleceğime geçirilecek pençeleri hissetmiş gibi korkuya pay biçmişti.
"Evet, neden ki?"
"Ben daha önce burada nasıl bulunmuş olabilirim ki?" Kelimelerim ağzımdan harfleri parçalayarak dağıldı, hiçbir şey anlaşılmadığından emindim.
"Anlamıyorum Almina, neyden bahsediyorsun?" Kutay, daldığım zihnimin sığ sularından beni çıkarmaya çalışsa ben çoktan alabora olmuştum. Haberi yoktu.
"İçeride konuştuğum psikolog, benimle ikinci kez görüştüğün söyledi. Bana, benim dosyamı gösterdi. Burada yatmışım ve ben bunu hatırlamıyorum." Kadere çizilen anılarım, binlerce parçaya bölündü ve üstünde uzandığım soğuk zemine düştü.
Sayfalar kirlendi belki ama anılarım hâlâ temizdi.
"İyi de hafıza kaybının babanın ölümünde olduğunu söylemiştin." Kutay da benim gibi cevapları benden bekliyordu ama ben de o parçaları birleştirecek hiçbir şey yoktu.
İçinde bulunduğum kumpas ile etrafımda dönüp duran çarkları perçinledim ve yükselen kan kokusunu sesime zerk ettim. "Bilmiyorum Kutay ve şu an yaşadığım şeylerin içinde bunu düşünemem. Gitmek istiyorum." O kadar çok sorun dökülmüştü ki içinde bulunduğum sığ sulara, artık okyanusta yüzüyor gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
Genç Kız EdebiyatıZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...