GP -34-

989 92 157
                                    

Mutlimedya; Kutay ve Almina, bölüm şarkısı Çağan Şengül-Sen Diye

İyi okumalar dilerimm💜💜

------

Acı, ölü bir bebeği taşıyan o beşik.
Sevgilim duyuyor musun?
Kulaklarımıza dolan bu serzenişler ikimize ait.

Ruhum, bedenimden; tıpkı etim kemiğimden sıyrılır gibi koparılırken acı, pençelerini soluk borumun etrafına sarmış gibiydi. Nefes alamıyordum. Annemin, nefes alıp vermediğini bilmediğim için nefes alamıyor, nefes kavramına düşman kesiliyordum.

Ruhum bedenimden koparıldı, solum yanımdaydı ama soluğum yarılmıştı.

"Sen in, ben biraz burada kalmak istiyorum." Araba hastanenin önündeki yerini alırken yaşlarla dolan gözlerim Kutay'ı buldu. Yüzünde buraya gelene kadar mimik oynamamıştı, adeta sönmesi imkansız olduğunu söylediği cehennem içinde çoktan küle dönmüş onca kor, ruhunun topraklarına gömülmüştü.

"Neden ki? Orada yatan senin baban Kutay."

"O adam, benim babam değil." Dediğinde sesine sönen cehennemin külleri yapıştı. Onu yaktı, kavurdu ve is kokan nefesi, ciğerlerine küçük bir emare bıraktı. "Babamın ne bok olduğu hakkında ufak bir fikrin var. Annen, babamı vurduysa annen haklıdır. Oraya gelirsem sadece babamın cesedini görmeye gelirim."

"İyi de..."

"Hadi güzelim, birazdan yanına uğrayacağım." Ona gülümsemek istedim ama zihnim her yerinde sanki jiletler kendilerini oradan oraya fırlatıyordu. Değil gülümsemek, dudaklarım yukarı kıvrılamazdı bile.

"Seni bekleyeceğim."

Kutay gözlerini kapattı ve başını koltuğa yaslarken ifadesiz bir sesle konuştu. "Yarım saate yanında olacağım."

Ona uzanarak küçük çam iğnelerinin kuşandığı kemikli çenesine küçük bir buse kondurup geri çekildim. İçinde neler yaşadığını bilmiyordum ama çehresine ifadesizlik bir maske gibi yüzüne yapışmıştı, asla bir duygu göremiyordum harelerinde. Arabadan indim ve kollarımı bedenime sararak hastaneye doğru ilerlemeye başladım. Hastaneden içeri girdikten sonra ablama mesaj attım ve geri dönüş alır almaz, olduğu yere titreyen bacaklarımla indim. Uzun, yoğun bir gündü, Raho denen adam ile karşılaşmış, enseme sert bir darbe almıştım ve ensemdeki ağrının varlığı hâlâ kendini hissettirirken şimdi hastanedeydim.
Merdivenleri derin bir soluk alarak bitirdikten sonra sırtımı duvara yasladım ve kendime birkaç saniye verdim.

Sanki cehennemden sıçrayan korlar vücuduma düşmüştü, ateşler içerisinde yanıyordu bütün bedenim. Boğazıma batan acımasız duyguları öksürerek atmaya çalışıp köşeyi döndüm ve birkaç adım atarak bakışlarımı etrafta dolandırdım.

"Almina!" Yaz'ın ani bir şekilde üstüme atlamasıyla gözümün ucunda, bir asker gibi nöbet tutan yaş yanağım boyunca akarak onun saçları arasına düştü. "Buradayım, yanındayım." Kollarımı bedenine yaslayarak başımı boynuna gömerken zihimin içindeki bütün kayışlar kopmuş, saniyeler içerisinde hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki bıraksalar kendimden geçene kadar ağlardım. "Kutay'ın babasını vurmuş biliyor musun Almina? Annem çıldırmış! Şimdi ise karnına yediği kurşunla içeride yaşam savaşı veriyor." Yaz'ın simsiyah olan saçları, avuç içimdeki kader çizgilerime birer urgan olurken ondan ayrılıp ormanları andıran irislerine baktım.

Sanki saatlerce göz göze gelmiş gibiydik, ormanlarında göğe uzanan tek bir ağaç kalmamış hepsi döktüğü göz yaşlarında boğulmuştu.

"Gel otur hadi, yorgun gözüküyorsun." Yaz'ın koluna girip bordo sandalyelere yönelirken bakışlarım Cem ve Selin'e teğet geçmişti. Varlığım onlara bir anlam ifade etmiyordu artık, yüzlerinde mimik dahi oynamamıştı. "Yaz, aşağı inip bir şeyler atıştırmak ister misin bebeğim? Sabahtan beri hiçbir şey yemedin zaten." Oğuzhan yanımıza geldi ve Yaz'ın önünde diz çökerek alttan ona baktı. "İstemiyorum, üstüme gelip durmayın." 

GEÇMİŞİN PENÇELERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin