Multimedya; Bölüm Şarkısı: Duman-Bal
İyi okumalar dilerimm💜💜
----
Zihnimin bir yerinde ay doğarken bir yerinde batıyordu. Ve sonra battığı yerden doğuyor, doğduğu yerde batıyordu.
Lakin ruhum için bu geçerli değildi. Işık göremeyecek kadar ezilmiş ruhum, etrafındaki onu umursamayan insanlardan yardım dileniyordu. Izbe köşeler ona aitti, o kısımlarda sıkışıp kendine geçmişi hatırlatmak istiyordu.
Her defasında,
Yılmasına,
Yıkılmasına
Ve yakılmasına rağmen.
Geleceği umursamıyordu, geçmiş geleceğe kanlı tırnaklarını geçirmişken geleceği umursaması pek mümkün değildi. Haklıydı, umut yoktu. Umudumun katili olan bu sefer geçmiş değil bendim.
Her köşede bir emare bıraktığımız, beni harap eden kavgalara ev sahipliği yapan odadan bavulumla çıkarken Kutay'ın aşağıdan yükselen homurdanmalarını işitmiştim. Onu biraz beklettiğim doğruydu ama umurumda olduğunu söyleyemezdim. Merdivenlerden inerken peşimde dolanan Araf'a göz ucuyla baktım. Yüzü asıktı, onu bırakacağımı düşünüyor olmalıydı.
"Gel bakalım, tabi ki de seni bırakmayacağım." Eğilerek onu tek koluma aldığımda memnun olduğunu belirten mırıldanmaları kulağıma doldu.
Ona, iki yıldır mahrum kaldığım duyguyu yani şefkati dudaklarımla bahşettim.
"Almina, hadi ama." Kutay'ın sesiyle ortasında durduğum merdivenleri hızla bitirdim.
"O da mı bizimle geliyor?" Ifadesiz yüzünde kıpırdayan dudakları, şaşkınlığın dizesini dökmüş gibilerdi. Araf, çantayı taşımamı zorlaştırdığı için çantayı Kutay'a vererek Araf'ın daha rahat olmasını sağladım.
"Onun bir adı var, Araf ve evet bizimle geliyor. Benden başka kimsesi yok."
Kutay bir süre baktıktan sonra bir şey demeden evden çıktığında onu takip ederek hafif bir tebessümle arabaya bindim. Tebessüm, mutluluğun dudaklarımda bıraktığı ayak iziydi. Ona karşı artık ifadesiz değildim, sanki aramıza koyduğum duvarlarım birer birer yıkılıyordu.
Ve ben bundan gram yeis duymuyordum.
Sanki ruhlarımızı arasında bizi zamanın her katledildiği anda birbirimize yakınlaştıran bir ip vardı ve ben o ipi artık kesmek değil sağlamlaştırmak istiyordum.
Kendime kızdım, Rüzgâr'a tamamen ait olan kalbim göğüs kafesimi sıkıştırırken zihnimde bunların dönmesi bedenimi bilinmez bir girdapta bırakıyordu.
Sessiz sedasız gideceğimiz şehrin yolunu tutmuştuk. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, nereye gittiğimizle de ilgilenmiyordum. Tek istediğim beni boğan kişilerden uzaklaşmaktı.
"Sence de isminin Araf olması için biraz fazla beyaz değil mi?" Bakışlarımı arabanın altından akıp giden yoldan ayırdım ve önce Araf'a daha sonra ona döndüm.
"Onu bulduğumda tüyleri kirden dolayı griydi ama kendisinin beyaz olduğu anlaşılıyordu. Bu yüzden ona Araf demek istedim."
Fakat görüyorsun Kutay, Araf'ın cennete çıktığı anlar olabiliyordu.
Zaten araf dediğimiz belirsizlik, cennetten cehenneme attığımız ilk adımda başlamıyor muydu?
Cennetten uzaklaşırken boynu bükük melekler olurdu. Ya da cehennemden uzaklaşırken onları yüz üstü bıraktığımız için cehennem ateşini ruhumuza damlatmak isteyen iblisler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...