Multimedya; bölüm şarkısı. Duman-Ah
İyi okumalar dilerimm❤❤
----
Ve işte bu an parlak yıldızların göğü terk ettiği, tutulacak dileklerin ise tükendiği andı.
Ruhumun geleceğe olan umudunu hançerle budayan kişi, bakış açısının farkını dün gece zihnime pimi çekilmiş bomba gibi düşürmüştü.
Dün gece dilek tutmamıştım.
Bu gelecek için kurduğum hayallerimin katili olduğum andı aslında. Hayallerimin kanıyla parlak yıldızların ışığını söndürdüm ve güneşi gökyüzüne davet ettim. Gök kandan arınamadığı için mi güneş bu kadar kızıllık saçıyordu etrafına?
Birbirine geçen kirpiklerimin temasını kopardım ve kefeni gözlerimin üstünden ölü toprağa fırlattım. Harelerimin uğradığı ilk yer güneş ışığının aydınlattığı dağınık salon olmuştu. Dün gece güneşin doğumuna kadar bahçede oturmuş daha sonra salonda birer kahve içtikten sonra olduğumuz yerde sızmıştık. Bakışlarım Kutay'ı buldu. Karşımdaki koltukta rahatsız bir pozisyonda uzanmış, kaşları çatık bir şekilde uyuyordu.
İki kaşının ortasında oluşan çizgi, zihnindeki karanlığın döküldüğü kuyuydu.
Yerimde hareketlenerek oturduğum yerde doğruldum ve ona doğru dizlerimin üstünde ilerledim. Hafiften sayıklamaya başlamıştı ve muhtemelen kâbus görüyordu. Dizlerim acısa da bu pek umrumda olmadı, acı benim için kalıcı olmaktan çıkmıştı.
"Anne, lütfen." Solukları hızlıydı, aralıklı dudaklarından dökülen iki kelimelik bu cümle anlık duraksamama neden olmuştu.
Kendinden bile gizlediği yaralarını, uykusunda bana göstermiş ve yaralarından sızan kan parmaklarıma sızmıştı. Bir an yaralarımın üstündeki kabukları kaldırıp onunla aynı acıyı paylaşmak istedim, isteğimi katletmem saniyelerimi buldu.
Kısık sesli bir tonda konuştum. "Kutay?" Parmaklarım onun nemlenmiş yüzüne yaslandığında uzun zamandır görmediğim ve bir hayli yabancı olduğum şefkat parmak uçlarımdan onun ruhuna döküldü.
İsmini bir kez daha seslendiğimde, Kutay'ın kirpikleri titreşti ve saniyeler içerisinde ölü toprakları, Tanrı'nın bir hediyesiymiş gibi gözler önüne serildi. Beni görmeyi beklemiyormuş olacak ki birkaç saniye anlamsızca yüzüme baktığında elimi yüzünden çektim.
"Kâbus görüyordun." Kutay yerinde doğrularak koltukta oturur hale geldiğinde bakışlarımı yüzüne sabitledim.
"Önemsiz birkaç şey." Kandırmaya çalıştığı ben miydim, kendisi miydi?
Eğer bensem boğuk sesi bile kendisini ele veriyordu. Kendisiyse içinde büyük bir savaş içerisinde olduğu kesindi.
Boğazımın kurduğunu hissederek yerimden doğruldum ve ondan kaçar gibi mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.
"Benden neden kaçıyorsun Almina?" Sesi ruhuna biçtiği ifadesizliklerden besleniyordu.
Olduğum yerde kalarak arkamı döndüm ve bir zorunlulukmuş gibi çakır mavilerimi ölü topraklarına kenetledim. "Senden kaçtığımı nereden çıkardın?"
"Sırf Rüzgar'a ihanet edeceğini düşündüğün için benimle temas etmeye bile çekiniyorsun. Çekindiğin için de aramızda oluşan çekimi yok sayıyorsun." Koltuktan kalkarak bana doğru birkaç adım attı. Aramızdaki mesafeyi tamamen kapatmıştı ve bu sadece fiziksel olarak yaptığı bir şey değildi. "Onun ablanla öpüşmüş olduğu gerçeği unutmuş gibisin." Yanımdan geçerek mutfağa girdiğinde bir süre bakışlarım onun ardında bıraktığı boşlukta takılı kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN PENÇELERİ
ChickLitZamanın katledildiği bir gece yarısı kanın sirayet ettiği ay, fecr'in kaybolduğu gökyüzüne sığındı. Tanrı, birbirlerine idam ettiği iki ruhsuz meleği kemikten kalemlerine doldurdu. Akan her damla göz yaşı kader sayfasına yazıldı. Akrep ile yelkovan...