(VII)

93 20 10
                                    

Antrenmandan sonraki iki saat boyunca aralarında tek kelime dahi geçmeyen Riley ve Judy, lordların cehennemine geçit açmak için katedralin korumasız kısmına doğru ilerlemeye başladılar. Kanalizasyondan çıkan merdivenleri geride bırakıp dışarı çıktılar ve gözlerden uzak olan konuma doğru ilerlediler. 

       Hareketlerinde bariz belli bir sinir ve huysuzluk olan Riley, koruma dışına attıkları ilk adımda kollarını birleştirdi ve cehenneme bir kapı açtı. 

       Judy, Riley'nin ardından geçide yönelirken bir anda geçit kapandı. Sinirle burnundan soluyup içinden, işte başlıyoruz, diye geçirdi ve kollarını birleştirip geçit sözlerini okudu. Kollarını açtığı an yamuk da olsa bir geçit havada belirdi ve içeri girdi. Riley çoktan başıboşlarla savaşmaya başlamıştı. Önünde bir anda beliren başı boşu, sırtında asılı katanalarla zorlanmadan biçti. Sırtında hissettiği hareketlilikle arkasını dönünce, pençesi hâlâ onu yakalamaya çalışsa da başından ve yüzünden aşağı kan akan bir başı boş gördü. 

       Riley hançerini kafatasına gömdüğü başı boşu sırtına tekme atarak yere yatırdı ve Judy'ye imalı bir bakış attı. Bu bakış, arkanı kolla! demekti. Yeni bir başı boşu gözüne kestirip üzerine gelmesini bekledi ve eldivenindeki muşta mekanizmasını çalıştırdı. Eklem kemiklerine denk gelen kısımdan sivrilerek çıkan keskin ufak bıçakların ardından elini gevşek bir yumruk yaptı. Başıboş sivri dişlerinden damlayan salyaları etrafa saçarak üzerine koşuyordu. Sabırla bekledi ve yumruğunu yaratığın çene altına geçirdi. Kırılan kemiğin çıtırtısının bir saniye ardından yaratığın gözlerinden ve kulaklarından kan boşaldı ve boylu boyunca yere uzandı. 

      O an başka bir yaratığın kolunu vücudundan ayıran Judy, bu iş bitince sorunun ne olduğunu Riley'ye sormaya karar verdi. Bu halleri ve tavırları ciddi manada sinirlerini geriyordu. Yaratığa fazla acı çektirmemek adına başını gövdesinden temiz bir kesikle ayırdı ve diğerlerinin işini en çabuk bitireceği noktalara odaklanarak savaşmaya devam etti. 

      Çukurdaki başı boşların hepsi, daha önce katledilmiş ve boynuzları yağmalanmış kalıntıların üzerinde ölü halde yatıyordu. Avcıların işini bitirmesini sabırla bekleyen tüccar iblis, çukurun içinde spiral bir şekilde yükselen yolun kıyısına iyice yanaştı ve Riley'ye el salladı. 

       Riley, önünde yatan yaratığın tüylü alnından iki boynuzun arasındaki kısma hançerini temizledi ve Judy'ye bakmadan, "Şu büyüklükteki boynuzları sök." dedi. 

        "Neden yapacağımı söyle." dedi Judy, aynı katı ses tonuyla. 

        Riley başını kaldırdı ve hâlâ sırıtan, çukurdaki başıboş cesetlerine bakıp ellerini ovuşturan tüccar iblise baktı. "Şu et posası gibi duran tipsizi görüyor musun?" 

       Judy, Riley'nin baktığı yöne baktı ve hayatında gördüğü en çirkin yaratığı hayretle süzdü. 

      "Boynuzları işte o güzelliğe vereceğiz ve o da bize kuş gibi şakıyacak." 

      "Ne güzellik ama," diye söylendi Judy. 

      "Sizin güzelliğiniz yanında benimkinin lafı mı olur? He-he-he," 

       Judy, konuşan yığına göz ucuyla baktı ve Riley'nin gösterdiği cansız bedenin başındaki boynuzları sökmeye koyuldu. Bu sırada Riley cebinden tütün tabakasını çıkartmış, çoktan sigarasını yakmıştı bile. Judy elini sıkınca avucunda parçalanan boynuzu umursamadı bile. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" 

       Riley sigarasından derin bir nefes alıp birkaç saniye sessizce Judy'ye baktı. "Görmüyor musun," parmakları arasındaki sigarayı yüz hizasına kaldırdı, "sigara içiyorum?" 

(KYS) Ekklesia Ankáthi (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin