Saatler geçmiş gibi hisseden Judy, salonun iki yanındaki kapılardan çıkıp uzun süre etrafı dolaştı ve bir çıkış yolu aradı. Bu çabanın gereksiz olduğunu bilen Riley, Judy'nin boşa harcadığı zaman boyunca potaların tam orta noktasına sırt üstü uzanmış, kulaklıklarıyla müzik dinlemekteydi.
Son keşfinden de eli boş dönen Judy, tekrar salona girdi. Çift kanatlı yeşil kapıları aralayınca Riley'nin bıraktığı gibi kaldığını fark etti. "Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?" diye söylenerek salonun ortasına doğru ilerledi.
Başının altındaki kolları hafifçe hareketlenen Riley, "Boşuna zaman harcadığını söylemiştim." dedi.
Judy sessizce Riley'nin yanına oturdu ve bağdaş kurdu. "Ne yapacağız?"
"Bizimkilerin cehenneme inmelerini, Chas'le konuşmalarını ve buraya düzgün bir geçit açmalarını bekleyeceğiz." dedi Riley, uyuşuk bir ses tonuyla.
Judy burnundan soludu. Bu soluyuş, çaresizliği kabullenmiş bir soluyuştu. Zemindeki kabarmış bir noktayı parmak uçlarıyla dürtüp biraz daha kabartırken, "Ya bu hiç olmazsa?" diye sordu. "Ya Chas çoktan öldüyse?"
Riley'nin gözleri aralandı ve bir süre tavana baktı. Judy'ye dönüp, "Sonsuza dek burada benimle kalacaksın demek."dedi. Judy'nin yüz ifadesi sırıtmasına neden olmuştu. "O kadar da kötü sayılmaz bence."
"Şaka mı yapıyorsun? İkimiz için sonsuza kadar biraz fazla bir süre. Ya sen beni boğazlarsın ya da ben seni."
Riley kaşlarını kaldırdı ve gözlerini kapattı. "En azından müzik lüksüm var. Seninle didişmek şu anlık ilgimi çekmiyor."
Judy yanaklarını şişiren derin bir nefes verdi ve Riley gibi yere uzandı. Başını çevirip ona bir süre sessizce baktı. Sonra aniden, "Parkur odasında ne oldu?" diye sordu.
Riley gözlerini aniden aralasa da tavanda tuttu. Judy'nin ne sorduğunu anlamıştı.
Judy sağ tarafına döndü. "Hayatında ilk ve son kez bir soruma cevap vermeni istiyorum: Parkur odasında ne oldu?"
Riley'nin dudak kenarı kaykıldı. Başını çevirip önce Judy'nin yüzüne sonra üzerinde kolyesinin ince zinciri görünen boynuna baktı. Elini uzatıp kolyeyi dışarı çıkarttı ve " Bu oldu." diye mırıldandı.
Judy çenesini eğip Riley'nin parmakları arasında duran kolyeye baktı. Sebebin ne olduğunu düşünürken, Riley'nin ne düşündüğünü de tahmin etmesi uzun sürmedi. "Sen ciddi misin ya? Bunca zamandır sorun bu muydu?"
"Ne bekliyordun ki?" diye sordu Riley. "Sonuçta seni çabucak unutup başka biriyle olmasına rağmen hâlâ takıyorsun." Judy'nin karşılık olarak gülmesine sinirlenmişti. "Komik mi?"
"Evet," dedi Judy, gülerek. "Aptalken çok komiksin."
"Dalga mı geçiyorsun?"
Judy'nin gülümsemesi büyüdü, ellerini yanağı altına koydu. "Kolyeyi bana annem verdi. Kum saatinin küçük olması, ayrı kaldığımız zamanın çabucak bitmesi isteğini temsil ediyor."
Nefes almayı dahi bırakan Riley'nin kaşları bitişti. "Yani... o..."
Judy zafer kazanmış gibi gülümsedi. "Aptalsın." Riley'nin de şapşalca gülümsediğini görünce ekledi: "Ve çok tatlısın."
"Sanırım ilk kez sana bir konuda katılacağım. Aptal olduğum değil, yanlış anlama. Tatlı olduğum konusunda."
"Keşke bu kadar uzatacağına sormayı deneseydin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(KYS) Ekklesia Ankáthi (GxG)
Fantasy"Tanrı'nın kutsal ışığında parıldayanın yozlaşması an meselesidir. İblis, melek ya da insan; düşünen her varlığın en ilahi laneti, Tanrı'nın sunduğu üstün mevkiyi ve gücü, kendi iradesiyle dengede tutmaya çalışmaktır." Vatikan'a bağlı iblis melezi a...