Son iblisin beyninin derinlerine sapladığı hançeri çekip çıkartan Riley etrafına bakındı. Geçit açtıkları savunmasız alan, cehennemin yedinci katındaki bir çukurdu ve bu çukurdan çıkmak için başı boşların hepsinden kan dökmeli ya da onları atlatmaları gerekiyordu. Derin bir nefes verip dibinde yatan iblisin başına ayağını koydu ve hançeri pantolonunun bacağına temizledi.
"Kazanan tabii ki Riley,"
Aiden, Riley ve Vergil aynı anda başlarını kaldırıp spiral şekilde çukura inen yolun orta katındaki tüccar iblise baktılar.
Sonuca bozulduğunu tam anlamıyla gizleyemeyen Vegil, "Kaç iblis öldürdü ki?" diye homurdanarak sordu.
"Seksenden sonra saymayı bıraktım, evlat." diye karşılık verdi, yolun kıyısındaki et yığınına benzer vücut. "Sen henüz otuz beşteydin."
"Çekiç seni hantallaştırıyor," dedi Aiden ve bandanasını indirip soluklandı.
"Haydi yukarı gelin de biraz dinlenin." dedi et yığını ve sürtünme benzeri bir hareketle, derme çatma, kulübeden bozma gibi duran dükkanına doğru kısa bacakları üzerinde ilerlemeye başladı.
Vergil, iblisin iyice uzaklaşmasını bekleyip Aiden'a doğru eğildi ve fısıldadı: "Şu pelteyi konuşturmayı deneyecek miyiz?"
"Şansımızı tabii ki deneyeceğiz." dedi Aiden.
"Konuşturmak için elimizde ne var?"
"Ben varım," diye araya girdi Riley ve gevşemiş postal bağcığını sıkılaştırıp tek dizi üzerinden kalktı, çukur duvarına doğru yürümeye başladı.
Aiden ve Vergil aynı anda birbirlerine bakıp omuz silktikten sonra Riley'nin peşine takıldılar. Duvardaki çıkıntılardan kendilerine tırmanma rotası belirleyip kısa sürede dükkânın olduğu kata ulaştılar.
Riley, alt ve kenarları yanmış birkaç uzun odun parçasının birleştirilmesinden ibaret olan kapıyı açıp dükkâna girdi ve girişten itibaren başlayan raflara göz gezdirdi. Raflarda abartılacak kadar göze görünen bir ürün yoktu; paslı altıpatlarlar kesinlikle tutukluk yapardı.
"Görüşmeyeli nasılsın, Daci?" dedi Aiden, dirseklerini dükkânın ortasındaki duran kırık dökük tezgâha dayarken.
Tezgâhın arkasında çöp poşetine doldurulmuş akışkan bit yığın gibi duran iblisten belli belirsiz homurdanma sesi yükseldi. "Bana ne getirdiniz?"
Riley, Aiden'ın konuşmasına fırsat vermedi. "Bol bol boynuz ve sorular." Gözlerini raflardan çekip tezgâha yöneldi.
"Önce boynuzlar." dedi iblis, meraklı bir tavırla.
Tıpkı Aiden gibi dirseklerini tezgâha dayayan Riley, iblisin biçimsiz başında oldukça iri, karga gagası gibi eğimli uzayan burnun yanlarında duran iki göze baktı ve ceketinin cebinden çıkarttığı, dibi hâlâ bir parça et ve iblis kanı yüzünden nemli olan boynuzu tezgâha bıraktı. Tüccar iblis, ilgili bakışlarını boynuza dikip salyangoza benzeyen yumrulu elini uzattığı ve dokunduğu an, Riley elini yakaladı. "Boynuz elinde. Şimdi cevaplar."
Sinsice sırıtıp sivri ve sarı dişlerini biçimsiz dudakları arasından gösteren iblis, "Zekisin, hanımım." diye horumdandı. "Ama biliyorsun ki burada işler böyle yürümez."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
(KYS) Ekklesia Ankáthi (GxG)
Фэнтези"Tanrı'nın kutsal ışığında parıldayanın yozlaşması an meselesidir. İblis, melek ya da insan; düşünen her varlığın en ilahi laneti, Tanrı'nın sunduğu üstün mevkiyi ve gücü, kendi iradesiyle dengede tutmaya çalışmaktır." Vatikan'a bağlı iblis melezi a...