Güneşin kavurucu sıcağından kaçmak için bir ağacın gölgesine sığınmıştım. Biraz ileride bir kaç adamla konuşan Boran'a bakıyordum. Boran adamlara talimatlar veriyordu. Başımı diğer tarafa çevirdiğimde olgunlaşmış üzümleri toplayan işçileri gördüm. Yazın sıcağında, tepelerinde güneş, ekmek parası için alın teri döküyorlardı.
Kapadokyadan döner dönmez bağ evine gelmiştik. Boran, adamlarla konuştuktan sonra bana doğru gelmişti. "Hadi içeri girelim." deyip elini koluma koymuştu. Beraber eve girmiştik. Köşede duran valizleri elime almış ve kalacağımız odaya götürmüştüm. Elbiseleri tek tek valizlerden çıkarıp dolaba yerleştirmeye başlamıştım. "Hadi mahzene gidelim." diyen sesine döndüm. Boran kapının girişinde durmuş bana bakıyordu. Elimdeki elbiseyi askıya asıp "Hadi gidelim." dedim.
Mahzen dışarıya göre serindi. Raflarda içki şişeleri sıralanmıştı. Ortada tahta bir fıçı vardı. Boran raftan bir şişe çıkarıp, masaya koymuştu. Çekmeceden iki kadeh çıkarıp şişedeki içkiyi onlara doldurmuştu. Kadehlerden birini bana uzatmıştı. Bakışlarımı önce kadehe daha sonra ona çevirmiştim. "Alkol içmediğimi biliyorsun." dedim. "Bunda alkol yok. Saf üzüm suyu bu." deyip elindeki kadehi elime tutuşturdu.
Elimdeki kadehi burnuma götürüp kokladım. Üzümün o ağır kokusu genzimi yakmıştı. "Hadi korkma iç." diyen sesiyle bakışlarımı yüzüne çevirdim. Boran yüzündeki tebessümle bana bakıyordu. Bardağımdan büyük bir yudum içtim. Dilimde ekşimsi ardından tatlı bir his bırakan sıvı boğazımdan geçip gitmişti.
Raflardaki şişelere göz gezdirmeye başladım. Şişelere baktığımı gören Boran tek tek hepsini bana anlatmaya başlamıştı. Saf üzüm sularının yanı sıra içinde alkol bulunan şaraplarda vardı. Üzümün içine başka meyveleri karıştırıp kokteyl bile yapmışlardı. Bazı şişeler yeniyken bazıları eskiydi. Eski şişelere yıllanmış şarap diyorlardı. Boran o şişelerden bir tanesini açmış ve bardağına doldurmuştu. "Sende ister misin?" diye bana bakıp sormuştu. "Hayır, teşekkürler." dedim. Boran eline kadehini almış "Hadi gidelim." deyip önden yürümeye başlamıştı. Bir elinde şişe bir elinde kadeh vardı.
Mahzenden çıkıp, tekrar eve girmiştik. Elindeki şişeyi mutfak tezgahına koymuş "Acıkmadın mı?" diye sormuştu. O an guruldayan karnım ona cevap vermişti. "Sanırım açıkmış olmalısın." deyip buzdolabına gitmişti. "Evet, acıktım." dedim. "Buraya gelmeden önce arayıp, yiyecek almalarını söyledim." demiş ve elindeki sebzeleri tezgaha koymuştu. "Sen yemek işini bana bırak." dedim. Yemek için gerekli sebzeleri tek tek yıkmaya başladım. "Mutfak senin." deyip orada bulunan sandalyeye oturmuştu. Ona bakmadan "Annen, benimle birlikte burada olduğunu biliyor mu?" diye sordum. Boran sesli şekilde nefesini verip "Bilmesine gerek yok." demişti.
Domatesleri kesme tahtasına koymuş, doğruyordum. Boran oturduğu yerden kalkmış ve bana doğru gelmişti. Elleri belime sarılmış, dudakları boynuma öpücük kondurmuştu. "Seni seviyorum." diye fısıldamıştı. Göğüs bölgesi, sırtıma değiyordu. Kalbim o an küt küt atmaya başlamıştı. "Bende seni seviyorum." diye bilmiştim. Elleri bedenimde gezintiye çıkmıştı. Elimdeki bıçağı bıraktığım zaman Boran beni kendine doğru çevirmişti. Gözlerindeki arzuyu görebiliyordum. Dudakları dudaklarımla buluşunca ellerimi kaldırıp ensesini okşamaya başladım. Boran başımdaki şalı tutup çıkarmıştı. Elleri açıkta kalan saçlarımı okşuyordu. Nefes bile almayı unutmuştuk. Nefes almaya ihtiyaç duyduğumuz zaman dudaklarımızı ayırmıştık.
"Sana doyamıyorum." deyip nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. "Bende sana doyamıyorum." dedim ve ona gülümsedim. Boran yüzündeki gülümsemeyle "Bu beni affettiğin anlamına mı geliyor?" diye sormuştu. "Hayır." deyip güldüm. Boran'ın suratı hafiften asılmıştı. "Sen benim kafamı karıştırıyorsun." demiş ve eski yerine geçip oturmuştu. Ardından paketten sigara çıkarıp yakmıştı. Bende domatesleri doğramaya kaldığım yerden devam etmiştim.
Yemek hazır olunca orada bulunan masaya, dolu tabakları koymuştum. "Hadi yemek hazır." deyip ona baktım. "Ben aç değilim, sana afiyet olsun." demiş ve ayağa kalkmıştı. Ona anlamayan gözlerle bakıp "Ne oldu şimdi?" diye sordum. "Yok bir şey." deyip mutfaktan çıkıp gitmişti. Karnım aç olmasına rağmen benimde iştahım kaçmıştı. Masayı toplayıp, mutfaktan çıkmıştım. Salona girdiğimde oranın da boş olduğunu gördüm. Acaba Boran nereye gitmişti?
Yatak odasına doğru yönümü çevirmiştim. Kapı koluna uzandığım zaman onun sesiyle olduğum yerde durmuştum. Boran odada telefonla konuşuyordu. Nefesimi tutmuş onu dinliyordum. "Beni artık arama!" diye sitem etmişti. "Hayır aramanı istemiyorum." demişti. "Neden laftan anlamıyorsun?" demişti. "Biliyorsun ben artık evlendim." "Evet karımı da çok seviyorum." dediği zaman yüzümde gülümseme belirmişti. "Helin kapatıyorum." dediğin de yüzümdeki gülümsemenin yerini şaşkınlık almıştı. Acaba bu Helin kimdi? Nedense sinirlerim bozulmuştu. Yoksa Kader'in bahsettiği eski sevgili miydi?
Nefesimi verip kapı kolunu indirdim ve kapıyı açtım. Boran arkasını dönüp bana bakmıştı. "Burada mıydın?" diye sordum. Sanki hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi.. "Evet ne oldu?" diye sormuştu. Yatağın üstüne oturup "Bana kızgın mısın?" diye sordum. Boran nefesini sesli bir şekilde verip "Artık ben bir şey demek istemiyorum." demiş ve pencereye dönmüştü. "Bana yaptıkların affedilir gibi değil." dediğim zaman bana dönmüştü. "Beni affetmediysen, o zaman neden benimle birlikte oluyorsun?" diye sordu. O an ne diyeceğimi bilememiştim. Boran tek kaşını kaldırıp "Neden?" diye tekrar sormuştu. "Çünkü seni seviyorum." deyip yutkundum. "Beni sevseydin, affederdin." demişti.
Yataktan kalkıp yavaş adımlarla yanına gitmiştim. Elini ellerimin arasına alıp "Seni affediyorum." dedim. Boran o an yüzündeki tebessümle bana bakmıştı. "Ne olursa olsun hep yanında olacağım." demişti ve beni kendine çekmişti. Burnumun ucuna öpücük kondurup "Buradan dönünce kendimize ev tutalım." demişti. Dudaklarımın kenarı yukarı doğru kıvrılmıştı. Gözlerimi kapattığımda dudakları dudaklarımla buluşmuştu. Soğuk dudakları sıcak dudaklarımı yakıyordu. Zaman durmuş sadece ben ve o vardık. Kırılan kalbimi yeniden onarmıştı. Biliyordum ki her şey daha güzel olacaktı. Çalan kapının sesiyle dudaklarımızı ayırmak zorunda kalmıştık.
Boran nefesini verip kapıya bakmaya gitmişti. Üzerimi düzeltip bende onun arkasından gittim. Gelen kişinin Berfe hanım olduğunu tahmin bile edemezdim. Berfe hanım bakışlarını Boran'dan bana çevirmişti. "Hoş geldiniz." dediğim zaman yutkunmuş ve "Hoş buldum." demişti. "Anne burada olduğumuzu nereden biliyordun?" diye soran Boran'a bakmıştı. "Berfin söylemişti." dedi. "Gel içeri geç." diyen Boran onu içeriye davet etmişti. Berfe hanımın arkasından bizde içeriye girmiştik. "Ne zaman buraya geldiniz?" diye sorup koltuğa oturmuştu. "Aslında yeni geldik." diyen Boran kanepeye geçip oturmuştu. "Gel kızım sende otur, ayakta kalma." diyen Berfe hanımın sesiyle ona bakmıştım. Bu kadına ne olmuştu? Boran'ın yanına kanepeye geçip oturdum. "Bu ziyaretini neye borçluyuz?" diye soran Boran'a "Ben Rojin'e yaptıklarım için çok pişmanım." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...