Bölüm 25

2.3K 56 6
                                    

Telefonumun sesiyle gözlerimi açmıştım. El yordamıyla telefonu bulup arayana bakmadan açtım. "Efendim." deyip yattığım yerden kalktım. "Alo yenge benim Kader." demişti. "Kader nasılsın?" diye sordum. "Ben iyiyim yenge asıl sen nasılsın?" diye sormuştu. "Nasıl olduğumu tahmin ediyorsundur." dedim. "Evet tahmin ediyorum." diye bilmişti. Kısa bir sessizlikten sonra boğazını temizlemiş "Yenge sana bir şey söyleyeceğim." demişti. Nefesimi verip yutkundum. "Söyle ne oldu?" diye sordum. "Berfin hamileymiş." dedi. Duyduklarımla dona kalmıştım ve telefon elimden kayıp yere düşmüştü.

Gözlerim yaşlarını biriktirmeye başlamıştı. "Berfin hamile mi?" diye kendi kendime sordum. Kalbim acıyor ve nefes alamıyordum. Boran, Berfin'le yatmadım dediği zaman bana yalan mı söylemişti?

Buraya geleli bir kaç ay olmuştu. O bir kaç ay cehennem hayatını yaşamıştım. Babamın beni görünce suratı hep asılıyordu. Bende bütün gün odamdan dışarı çıkmıyordum. Yanaklarımda ıslak izler bırakan yaşlar akmaya başlamıştı. Boğuluyor gibi hissetmiştim. Pencereyi açıp dışarıdaki havanın içeri girmesini sağladım. Kuş sesleri kulağıma çarpıp geçiyordu. O kuşların yerinde olmak ve buralardan uzaklara uçmak isterdim.

Odanın kapısı açılmış ben gelene bile bakmamıştım. "Günaydın." deyip yanıma gelmişti. Yaşlı gözlerime bakmış "Sende mi haberi duydun?" diye sormuştu. Başımı sallayıp gözlerimi kapattım. Rojda kolunu bana sarmıştı. "Rojda ben şimdi ne yapacağım?" diye sordum. Nefesini vermiş ama bir şey dememişti. Böyle bir durumda ne söyleye bilirdi ki? "Abimle hiç konuştunuz mu?" diye sormuştu. Başımı omzundan kaldırıp ona baktım. "Hayır buraya geldiğimden beri hiç konuşmadık." dedim. "Ben şimdi geliyorum." deyip gitmişti.

Boran aklıma gelince onu ne kadar özlediğimi küt küt atan kalbimden anlamıştım. Kokusu bile burnumda tütmeye başlamıştı.

Rojda tekrar yanıma gelmiş ve beni evden çıkarmıştı. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. "Söyleyemem gidince görürsün." dedi. Bir kaç sokak geçtikten sonra az ileride Boran'ın siyah dacia marka arabasını görmeyi beklemiyordum. Ellerim ve ayaklarım titremeye başlamıştı. Başımı çevirip yanımda yürüyen Rojda'ya baktım. "Bunun burada ne işi var?" diye sordum. "Ben çağırdım." demişti. Nefesimi sesli şekilde verip olduğum yerde durdum. "Ben onunla konuşmak istemiyorum." dedim. Rojda kolumu tutmuş "Yenge lütfen hatrım için konuş." demişti. "Hayır benim onunla konuşacağım bir şey yok." deyip elinin arasındaki kolumu çektim.

Dolan gözlerimle arkamı dönüp yürümeye başladım. "Yenge lütfen." diyen Rojda peşimden geliyordu. "Rojin!" diyen sesle durmuştum. Bedenim nedense titremeye başlamıştı. Nefesimi tutmuş, arkadan bana yaklaşan ayak seslerinin sesini dinliyordum. Kalbim göğüs kafesinin içinde çırpınıyordu. "Neden geldin?" diye ona bakmadan sordum. "Rojda benimle konuşmak istediğini söyledi." dedi. "Benim mi?" diye sorup ona döndüm. Kahverengi gözleri ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Kaşlarını yukarı kaldırıp bana bakmıştı. "Yoksa konuşmak istemiyor muydun?" demişti. Rojda'ya bakışlarımı çevirip bakmıştım. "Benim biraz işim vardı. Siz konuşun, sonra görüşürüz." deyip gitmişti.

"Berfin hamileymiş." dedim. O an gözlerim yeniden dolmaya başlamıştı. "Evet öyleymiş." deyip tek kaşını kaldırdı. "Hem sen bunu nereden duydun?" diye sordu. "Duydum işte bir yerden." dedim ve kaşlarımı çatıp suratına baktım. "Sen onunla birlikte olmadığını bana söylemedin mi?" diye sordum. Boran yutkunmuş ama bir şey dememişti. "Bana yalan mı söylemiştin?" dedim. Bakışlarını başka tarafa çevirmişti. "O gün birlikte olmamıştım." diye bilmişti.

"Artık konuşacak bir şeyimiz kalmadı." deyip arkamı döndüm. Kolumdaki eli gitmeme engel olmuştu. "Lütfen gitme." demişti. Eli sanki kolumu yakıp kavuruyordu. "Boran lütfen bırak beni artık seninle konuşacak bir şeyim yok." dedim. Dilim böyle söylesede kalbim onun yanında durmam için yalvarıyordu.

Burnuma onun kokusu geldiği zaman burnumun direği sızlamıştı. Dolan gözlerimi görmesin diye yüzüne bile bakamıyordum. Eli beni kolumdan tutup arabaya doğru götürmeye başlamıştı. Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi onun arabasında bulmuştum. "Boran ne yapıyorsun!" diye sitem etmiştim. Boran kapıyı kapatıp direksiyonun başına geçmişti. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordum. Arabayı çalıştırıp gaza basmış ve orası arkamızda kalmıştı. Nefesimi burnumdan verip "Ben seninle hiç bir yere gelmiyorum!" diye sitem ettim. Bana kısa bir bakış atmış "Sadece sakin bir yere gidip konuşacağız." demişti.

Deri koltuğa sırtımı dayamış, önümdeki yola bakıyordum. "Neyi konuşacağız? Konuşacak bir şey kalmadı." dedim. Boran nefesini sesli bir şekilde vermişti. Arabayı bir tepeye park edip bana dönmüştü. Etrafıma göz gezdirip ardından bakışlarımı ona çevirdim. "Buraya neden geldik?" diye sordum.

Elimi ellerinin arasına alıp yutkundu. Kahverengi gözleri gözlerimin içine bakıyordu. Kalbim o an sanki beynimin içinde atıyordu. "Rojin ben seni özledim."deyip yutkunmuştu. Elimi ellerinin arasından çekip "Ben seni hiç özlemedim." dedim. Ona sarılıp, kokusunu içime çekememek şuan bana işkence gibiydi. Onu o kadar çok özlemiştim. Ama bana yaptığı haksızlık onu affetmeme engel oluyordu. "Sen gidince ne yalan söyleyeyim boşluğa düştüm." dedi.

"Boran üzgünüm ama ben seni affedemem." dedim. Gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum. "Ben sana buraya af dilemeye gelmedim." dedi. Kaşlarımı çatıp anlamayan gözlerle yüzüne baktım. "Peki neden geldin?" diye sordum. "Sadece seni özlediğim için geldim." demişti. "Sözde Robin'le yatan, tutup kolundan anasının evine bıraktığın karını mı özledin!" diye sitem ettim. Gözlerimdeki yaşlar bir bir akıyordu. "Neden geldin?" diye sordum. Bakışlarını benden alıp önündeki manzaraya çevirmişti. "Buraya gelmem hataydı." deyip nefesini vermişti. Arabayı çalıştıracağı zaman kolunu tuttum.

Bakışlarını bana çevirip bakmıştı. "Boran söyle, pişman olduğunu söyle." dedim. "Evet pişmanım, lanet olsun pişmanım! Sana haksızlık yaptım. Ama gel gör ki o kadar hatalıyım ki affet bile diyemiyorum." dedi. Duyduklarımla bir yandan mutlu olmuştum. Ama bir yandan da onun bana yaptığı haksızlık aklıma gelmişti. "Bir kaç gün önce Berfin'in ve Robin'in ne kadar aşağılık biri olduğunu öğrendim." demiş ve paketten bir sigara alıp yakmıştı.

Ağzındaki sigarayı parmaklarının arasına alıp camdan dışarı baktı. "O gün büyük bir kıyamet koptu." dedi. Hiç bir şey demeden onun devam etmesini bekledim. Bakışlarını bana çevirip "Berfin'in karnındaki bebeğin kimden olduğunu bilmiyoruz." diye bilmişti.

"Bebek senden çıkarsa o zaman ne yapacaksın?" diye sordum. Ağzındaki sigarayı çıkarmış, dumanı havaya üflemişti. "Ne yapacağımı bile bilmiyorum. Şuan kendimi bir çıkmaza girmiş gibi hissediyorum." dedi. Daha sonra müzik açmış ve arkasına yaslanmıştı. İkimizde konuşmuyor, önümüzdeki manzaraya bakıyorduk. Arabadaki tek ses çalan şarkının sesiydi. "Rojin beni affet." diyen Boran'a bakışlarımı çevirip baktım. "Seni affedemem." dedim.

Boğazımdaki yumru yutkunmama engel olmuştu. "Sende haklısın ben sana değil, onlara inandım. İçimde yaşanan savaşı bir bilsen." deyip elini çeneme koydu. "Peki sen benim içimdeki savaşı biliyor musun?" diye sordum. Başını iki yana sallayıp "Maalesef bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum." dedi ve gözlerimin içine baktı.

Gözlerim istemsizce dudaklarına kaymıştı. Dudaklarını özlediğimi o an fark etmiştim. Yanağımdaki parmakları aşağı yukarı hareket ediyor, yanağımı okşuyordu. Boran yutkununca adem elması hareket etmişti. Kalbim anın büyüsüyle mi bilmiyorum ama küt küt atmaya başlamıştı. Çenemi tutup kendine doğru çekmiş ve dudaklarıma öpücük kondurmuştu.

O kısacık öpücük bile dudaklarımı yakmaya yetmişti. Onu böyle hemen affedemezdim. Elini çenemden çekip yutkundum. "Boran seni affedemem beni eve geri götür." dedim ve arkama yaslandım. Araba geldiği yöne geri dönmüştü. Aramızda rahatsız edici bir sessizlik hakimdi. Araba evin oraya gelince durmuştu. Nefesimi verip arabadan inmiş, arkama bile bakmadan eve girmiştim.

BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin