Bölüm 65

456 19 10
                                    

Gece boyunca gözüme bir damla uyku girmemişti. Boran'ın nereye gittiğini bile bilmiyordum. Doğan güneşin ışıkları perdenin açıkta kalan kısımlarından içeriye doğru süzülmüş, odama kadar girmişti. Rojda yanımda kalmak istemişti. Ama ben yalnız kalmak istediğim için onu evine göndermiştim. Gözümdeki yaşlar, yanaklarımda kuruyup kalmıştı. Telefonum olmadığı için Boran'ı da arayamıyordum. Rojda telefonundan abisini aramış ama Boran onun telefonunu bile açmamıştı.

Kapının zil sesi kulağıma gelince oturduğum yerden kalkmış, odadan çıkmıştım. Ağır adımlarla merdivenlerden indim ve kapıya bakmaya gittim. Kapıyı açtığım zaman karşımda Berfe hanımı görmeyi beklemiyordum. "Hoş geldin anne." demiş ve onu içeri davet etmiştim. Berfe hanım içeri girince arkasından kapıyı kapattım. "Boran'la kavga mı ettiniz? Dün gece bize geldi ve bizim evde kaldı. Ne olduğunu sordum ama söylemedi." demişti.

"Önemli bir şey değil, sadece kavga ettik." dedim. Berfe hanım kanepeye geçince bende tekli koltuğa geçip oturmuştum. "Aranızda ne yaşandı bilmiyorum ama Boran gece bize sarhoş bir şekilde geldi." dedi. Bakışlarımı başka tarafa çevirmiştim. Berfe hanım yerinden kalkmış ve yanıma gelmişti. "Bana ne olduğunu anlatacak mısın?" diye sormuştu. "Dediğim gibi önemli bir şey değil." dedim. "Önemli bir şey olmasa bize gelir, bizde kalır mıydı?" demişti.

Gözlerimden bir kaç damla yaş süzülmüştü. "O da bir şey anlatmıyor. Sende bir şey demiyorsun. Ben kime sorayım?" dediği zaman bakışlarımı Berfe hanıma çevirmiştim. "Karı koca arasında olan tartışmalar işte önemli bir şey değil." dedim. Şuan beni sorguya çekmesi canımı sıkmıştı. Söylesem ne yapacaktı ki? Boran onlara söylememişti. Ben neden söyleyecektim. Hem söylesem biliyordum ki bana cephe alırdı. "Ben bize bir çay yapayım." dedim ve ayağa kalktım. "Çay içmeye gelmedim. Seni alıp bize götürmeye geldim. Harun dışarı da bizi bekliyor." demişti.

Can kucağımda uyukluyordu. Başının üstüne öpücük kondurmuş, arkama yaslanmıştım. Harun dikiz aynasından bana bakmış "Yenge iyi misin?" diye sormuştu. Yüzüme gülümsememi kondurup "İyiyim." diye bildim. Başını sallamış ve önündeki yola bakmıştı. İçimde bilmediğim bir his vardı. Bir yanım her şeyin daha güzel olacağını söylüyor, diğer yanım hiç bir şeyin yoluna girmeyeceğini söylüyordu. Hangi sesi dinlesem bende bilmiyordum.

Araba evin önüne gelince park etmişti. Arabadan inmiş ve nefesimi verip bahçeden içeriye girmiştim. Yeni uyanan kuşlar daldan dala konup ötüyordu. Açılan kapıdan içeriye girdiğim zaman Berfe hanım kucağımda uyuyan Can'ı kucağına almış "Boran yukarı da sizin odanızda yatıyor. Git onunla konuş. Bende Can'ı beşiğine koyayım." demişti. Berfe hanım gidince Harun yanıma gelmişti. "Ben her şeyi biliyorum, bence senin bir suçun yok." demiş ve omzumu hafiften sıkmış ve içeri girmişti.

Merdivenlerden yukarıya çıktığım zaman bacaklarım istemsizce titremeye başlamıştı. Nefesimi vermiş ve eskiden kaldığımız odanın kapısını açmıştım. Boran yatakta uyuyordu. Kalbim nedense o an küt küt atmaya başlamıştı. Şimdi kim haklıydı? Ben mi o mu? Peki kim haksızdı? Ben mi o mu? Bu durum şuan zerre umrumda değildi. Kapıyı yavaş bir şekilde kapatmış, yatağın yanına gitmiştim. Yatağın üstüne, Boran'ın yanındaki boşluğa oturdum. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum ki. Yani ne diye bilirdim.

Boran gözlerini açınca beni görmüş ve şaşırmış bir şekilde bana bakmıştı. "Sen burada ne yapıyorsun?" diye sormuş ve yattığı yerden doğrulup yatağın başlığına sırtını dayamıştı. "Benim burada olduğumu sana kim söyledi?" demişti. "Annen bize geldi ve o söyledi." dedim. Boran kaşlarını çatmış "Git buradan seni görmek istemiyorum." demişti. "Gitmiyorum, beni dinleyinceye kadar buradayım. Dün benim konuşmama bile müsaade etmedin." dedim. "Ben dünle ilgili bir şey duymak istemiyorum." demiş ve yataktan çıkmak için hamle yapmıştı.

"Hiç bir yere gidemezsin." dedim ve kolunu tutup onu yatağa geri oturttum. "Rojin bırak beni!" diye sitem etmişti. "Hayır bırakmayacağım! Beni dinleyeceksin!" diye bu sefer ben sitem ettim. "Tamam dinliyorum söyle." demiş ve kollarını göğsünün üstünde birleştirmişti. "Azad'ın böyle bir şey yapacağını bilmiyordum. Sadece konuşmak için yanına gitmiştim. Böyle olacağını bilsem gitmezdim." dedim.

Boran bir şey demiyor, sadece gözlerimin içine bakıyordu. "Sana ihanet edeceğimi nasıl düşünebilirsin? Hadi her şeyi geçtim. Onunla yattığımı nasıl düşüne bildin." Gözlerimdeki yaşlar bir bir yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. "Tamam hatalıyım kabul ediyorum. Onun beni aradığını mesajlar attığını sana söylemedim. Söylemeyi düşündüm ama söyleyemedim." dedim. "Bitti mi?" demiş ve nefesini vermişti. Bir şey demedim ve yutkundum. "Şimdi gidebilirsin." dediği zaman sesindeki o soğukluk kalbimi parçalara ayırmaya yetmişti. Boğazımdaki yumru beni hem nefessiz bırakmış hemde yutkunmama engel olmuştu.

Boran'ın gözlerinin içine baktığım zaman gözlerini pencereye çevirmişti. "Şimdi beni affetmedin mi?" diye sordum. "Ben artık yoruldum. Kime güvendiysem bana ihanet etti. Ben sana her defasında şans verdim. Her defasında o şansı kendi ellerinle yok ettin. Ben aslında seni sevdiğim kadar kimseyi sevmedim." demişti. Komodinin üstünde duran sigara paketini eline almış, içinden bir tane sigara çıkarıp yakmıştı.

"Bana ihanet eden diğer kızları tek kalemde sildim. Ama seni silemedim neden biliyor musun?" diye sorduğunda "Neden?" dedim. "Çünkü sen benim için herkesten farklıydın. Tamam kavgalarımız oldu ama sonunda yine bir araya geldik. Şimdi inan ne düşüneceğimi bile bilmiyorum." dedi. "Her zaman olduğu gibi yine bir araya gelelim." dedim. "Sonra yine kendi kafana göre hareket edeceksin ve beni yok sayacaksın. Bende senin peşinden koşacağım öyle mi?" demiş ve ağzında ki dumanı havaya üflemişti.

"Buraya gelmekle hata yapmışım." dedim ve oturduğum yerden kalktım. "Rojin ben seni affetsem sana tekrar eskisi gibi nasıl güveneceğim? Sen bir yere gittiğin zaman acaba kimin yanına gitti veya acaba yine Azad'la mı buluşacak diye düşünüp duracak mıyım?" dedi. "Ben seni ne olursa olsun affetmiştim. Hatta sen eski sözlünle aynı yerde bile çalıştın. Ben yine bir şey dedim mi?" dedim. "Evet bir şey demedin ama kıskançlıktan hem kendini yedin hemde beni yedin." demişti.

Ben buraya gelirken ne olacağını bekliyordum ki? Nefesimi verdim ve ona arkamı döndüm. Kapının oraya gelince dönüp ona baktım. Bir şey söylemek için ağzımı açtım ama bir şey söyleyemedim. Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler. Sussan acıtır, konuşsan kanatır. Gözlerimin içine bakıyor ama Boran'da bir şey demiyordu. Kapının kolunu titreyen elimle açtım ve dışarı çıktım. Gözlerimde gözlerimi yakan yaşlarla aşağıya inmiştim.

Harun uyanan Can'ı kucağına almış, kapının orada bekliyordu. "Ben artık gitsem iyi olacak." dedim ve Can'ı kucağıma aldım. "Nereye gideceksin?" diye soran Harun'a bakmadan "Eve gideceğim." dedim ve dış kapıyı açtım. Sabah olduğu için serin hava daha gitmemişti. "İstersen seni evine bırakabilirim." diyen Harun arkamdan bahçeye çıkmıştı. "Olur." dedim ve onun arabasının yanına gittim. Harun kapıyı kapatmış ve yanıma gelmişti. Gözlerimi eve çevirmiş, yukarıdaki pencereye bakmıştım. Boran pencerede durmuş, bize bakıyordu. "Bababab." diyen Can'ın başının üstüne öpücük kondurup arabaya binmiştim.

BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin