Bölüm 63

475 16 22
                                    

Mısır kasesini sehpanın üstüne koymuştum. Kader televizyonun yanına gitmiş, bir film seçiyordu. Ruken hamile olduğu için onun bir şey yapmasına izin vermemiştik. Rojda elinde tuttuğu tepsiyi sehpanın üstüne koymuştu. Tepside ki soğuk kahve dolu bardağı elime almış, cam pipetle içmeye başlamıştım. Soğuk kahve içimi biraz olsun serinletmişti. Rojda yanıma oturmuş, eline bardaklardan birini almış ve içmeye başlamıştı.

"Ne izleyeceğimize daha karar vermedin mi?" diye Kader'e bakıp sormuştum. Kader arkasına dönmüş "Korku izleyelim mi?" diye bize bakıp sormuştu. "Korku izlemeyelim, hem Ruken hamile ona bir şey olur." diyen Rojda parmaklarının arasındaki pipetle kahvesini karıştırıyordu. "Aslında ben korkmam." diyen Ruken eline bardağını almıştı. "O zaman korku açıyorum." diyen Kader sırıtıp youtubeden korku filmi açmıştı.

Yanımda oturan Rojda'ya göz ucuyla bakmıştım. Ruken'i bahane etmişti ama bence kendisi korkuyordu. Kader'de kendi bardağını eline almış koltuğa geçip oturmuştu. Filmin gerilim müziği başladığı zaman kolumda Rojda'nın elini hissetmiştim. Titreyen elleri ne kadar korktuğunu gösteriyordu. "Kader gecemizi mahvetme bence komik bir şey aç." dedim. "Bence de komedi aç. Sen çok istiyorsan sonra korku filmini tek başına izle." diyen Rojda'ya "Tamam ödlek tavuk." demiş ve kalkmıştı.

"Ben ödlek değilim." diyen Rojda'ya bakmadan "Ya ne demezsin." demiş ve filmi değiştirmiş, yabancı bir komedi filmi açmıştı. Rojda derin bir nefes almış ve arkasına yaslanmıştı. Can ve Ece uyuduğu için kafamız rahattı. Zilan'ı da aramıza davet etmiştik ama arada çocuklara göz kulak olmak için kendi odasına çıkmıştı. Arkama yaslanmış, filmi izlemeye başlamıştım.

Boran ve abim Berzan bu sabah Boran'ın arabasıyla gitmişti. Bende Kader ve Ruken'i aramış, haber vermiştim. Bu gece hepsi bizde kalacaktı. Filmin ortalarına doğru telefonum çalmıştı. Ekrana baktığımda içime bir huzursuzluk çökmüştü. "Kim arıyor abim mi?" diyen Rojda'ya bakıp "Evet ben bir konuşup geleyim." dedim ve kalkıp oradan çıktım.

Derin bir nefes alıp verdim ve telefonu açtım. "Ne oldu? Neden beni arıyorsun? Sana kaç defa diyeceğim beni arama diye." dedim. "Hemen kapının önüne gel. Sen gelmezsen ben gelirim." demiş ve telefonu kapatmıştı. Ellerim ve bacaklarım titremeye başlamış, içimi de bir korku hissi kaplamıştı. Ensem alev almış gibi yanmaya başlamıştı. Sırtımdan aşağı bir ter damlası süzülüp gitmişti. Telefon mesaj sesiyle titreyince titreyen ellerimle mesaja baktım. «Hadi seni bekliyorum.» yazıyordu. Hem neden korkuyordum ki? Alt tarafı sadece konuşacaktık. Nefesimi verdim ve kapının kolunu tutup açtım.

Yüzüme değen serin havayı içime çekmiş, gözlerimi bahçede gezdirmiştim. Bahçe'nin kapısında onu görmüştüm. Önceden olsa koşar boynuna atlardım. Ama şimdi ona öfke dolu bakışlarla bakıyordum. Sessiz bir şekilde kapıyı kapattım ve ona doğru gittim. Azad'ın beni görünce gözleri parlamıştı. "Hadi ne söyleceksen söyle?" dedim. "Burada olmaz biri falan görür arabama gidelim." demiş ve kolumdan tutup beni arabasına götürmüştü. "Ne yapıyorsun! Burada söyle işte ne söyleyeceksen!" diye sitem ettim. Azad bana cevap vermek yerine beni arabasına bindirmiş, direksiyonun başına geçmiş ve arabayı çalıştırmıştı.

İçimdeki panik dalgası gittikçe büyüyordu. "Nereye gidiyoruz! Hemen dur dur şu arabayı!" diye sitem ettim. "Sadece konuşacağız. Neden benden bu kadar korkuyorsun? Biz bir zamanlar birbirimizi deliler gibi sevmiyor muyduk?" demiş ve bana kısa bir bakış atmıştı. "Evet seni seviyordum ama bu senin yalanlarını duymadan önceydi." dedim. Arabayı tenha bir yere çekmişti. "Beni evden merak ederler gitmem lazım." dedim ve kapıyı açmaya çalıştım. Kapılar otomatikman kilitlenmiş ve açılmıyordu. "Benim hemen eve gitmem lazım! Beni eve geri götür!" diye sitem dolu bir sesle konuştum. "Hayır şimdi götüremem." demiş ve elimi tutmuştu.

Ondan o kadar nefret ediyordum ki elinin altında ki elimi hışımla çekmiştim. "Bitanem seni ne yaptıysam unutmadım." dediği zaman "Ne söyleyeceksen söyle, buraya seninle sohbet etmeye gelmedim." dedim. Çenemdeki elini tutup çenemden çektiğim zaman dudaklarımda onun dudaklarını hissetmiştim. Bedenim ürpermiş, orada öylece dona kalmıştım. Ne hareket edebiliyor ne de onu durdura biliyordum. Sanki kilitlenmiş bir robot gibi beynim işlevini kaybetmişti. Dudakları arsızca dudaklarımı öpüyordu. Elimi göğsüne koymuş ve onu kendimden uzaklaştırmaya çalışmıştım.

Elleri kollarımı öyle bir sıkmıştı ki canımı acıtmıştı. Ben onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştıkca o kendini bana daha çok bastırıyordu. Dudaklarımı dudaklarından ayırıp nefesimi vermiştim. "Ya sen ne yapıyorsun! Bırak beni!" diye bağırdım ve kollarımı ondan kurtarmaya çalıştım. "Seni çok özledim." demiş ve üzerime daha çok gelmişti. Kalbim korkuyla küt küt atıyordu. "Lütfen Azad bırak beni." diye bilmiştim. "Buraya geldiysen sonuçlarına katlanacaksın." demişti. Kendimi bir anda onun altında bulmuştum. Benden çok daha güçlü ve ağırdı. Arsızca boynumu öpmeye başlamıştı. "Ya bırak beni! Ne olur bırak!" diye bağırdım.

Başıma gelecekleri şuan düşünmek bile istemiyordum. Hangi akılla onun yanına gelmiştim ki. Telefonumun sesi arabada yankılanmıştı. "Telefonum çalıyor, beni merak etmişler, bırak gideyim." dedim ve yüzünü kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. "Kim ararsa arasın sen benim olacaksın." dediği zaman nefesimi bir an verememiştim. İçimdeki öfke artık patlamak ister gibi beni kavurmaya başladığı zaman avazım çıktığı kadar bağırdım. Kulakları sağır edercesine çığlık attığım zaman Azad beni bırakmıştı. "Özür dilerim böyle olmasını istemezdim." demişti. "Senden tiksiniyorum." dedim ve sonunda açılan kapıdan çıktım. Gözlerimden yaşlar süzülürken onun öptüğü yerleri tiksintiyle siliyordum.

Telefonum bir kez daha çalınca Rojda'nın ismini görmüştüm. Şimdi ben ona nereye gittiğimi nasıl söyleyecektim? Ben bahaneleri aklımda sıralamaya çalışırken bu sefer Boran'ın numarasını telefonda görmüştüm. Yarı yolda durmuş göz yaşlarımı silmiştim. Karnıma yayılan panik dalgası bedenimi esir almıştı.

Nefesimi vermiş ve telefonu açmıştım. Ben daha konuşamadan Boran konuşmuştu. "Gülüm neredesin? Rojda evde olmadığını ve telefonunu açmadığını söyledi." demişti. "Markete gitmiştim. Telefonumu açamadım." dediğim zaman "Her şey yolunda mı?" diye sormuştu. Az önce Azad'ın yaptıkları aklıma gelince ağlamaya başlamıştım. "Gülüm iyi misin? Neden ağlıyorsun? Rojin bir şey mi oldu?" diye telaşla sormuştu. "Boran ben aslında hiç iyi değilim." dedim ve daha çok ağlamaya başladım.

"Ne oldu söyle bana." dediği zaman "Azad beni bir kaç gündür rahatsız ediyordu. Bugün de tehdit etti ve onun yanına gitmek zorunda kaldım. Beni zorla öpmeye çalıştı engel olmasaydım belki daha kötü şeyler yapacaktı." dedim. Gözyaşlarım yanaklarımdan akıyordu. Olduğum yere çökmüş ve daha çok ağlamaya başlamıştım. "Ne zamandır? Sen neden bana söylemedin!" diyen sitem dolu sesini duydum. "Neden benden sakladın! Hadi onu da geçtim, neden onun yanına gittin! Neden kendi kafana göre hareket ediyorsun!" diye bağırmıştı.

Aslında şimdi ne dese haklıydı. Ben şuan büyük bir cahillik yapmıştım. "Ya sana bir şey yapsaydı, hiç mi bunu düşünmüyorsun!" diye sitem etti. Boran'ın nefesini sesli bir şekilde burnundan verdiğini duymuştum. "Hemen eve git, ben geliyorum." demiş ve telefonu kapatmıştı. Bacaklarım ve ellerim titriyordu. Karnıma saplanan ağrı yerden kalkmama neden olmuştu. Karnıma giren korkuyla ayağa kalmıştım. Keşke Boran'a her şeyi en başından söyleseydim. Keşke Azad'ın yanına hiç gelmeseydim. Ama biliyordum ki şuan keşkeler bir işe yaramazdı.

BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin