Düşe kalka yürümeye çalışan Can'ı izliyordum. Boran onu yürütmeye çalışıyordu. Can kanepenin kenarlarına tutunup yürüdükçe kahkaha atıyordu. "Boran dikkat et çocuk düşecek." dediğim zaman "Bir şey olmaz gülüm ben onu tutarım." demişti. "Annneee" diyen Can'ın sesiyle ona bakmış "Sen anne mi dedin tosbik." dedim ve göbüşünü gıdıklamaya başladım. Can kahkaha atmaya başlamıştı. "Hadi gezmeye gidelim." diyen Boran'a bakmış "Nereye gideceğiz?" diye sormuştum.
Boran cevap vereceği sırada telefonu çalmıştı. Telefonu cebinden çıkarıp ekrana bakmıştı. Çatılan kaşlarından iyi bir şey olmadığını anlamıştım. Nefesini vermiş ve telefonu kulağına götürmüştü. "Efendim baba ne oldu?" demişti. Boran bana bakmış ve konuşmaya devam etmişti. "Neden oraya geleyim?" diye sormuştu. "Ne? Tamam geliyorum." demiş ve telefonu kapatmıştı. Soru sorar gibi Boran'a bakıyordum. "Babam beni yanına çağırıyor." demiş ve telefonu cebine sokmuştu. "Neden ama ne oldu?" diye sormuştum.
Boran bana cevap vermeden salondan çıktığı zaman bende onun arkasından gittim. "Gülüm bende tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Sonra sana anlatırım." demiş ve alnıma öpücük kondurup gitmişti. Açık kalan kapıdan içeriye giren hava bedenimi okşayıp geçiyordu. Acaba ne olmuştu? O kadar çok merak ediyordum ki. Can'ın ağlama sesiyle düşüncelerimden sıyrılmış, kapıyı kapatmıştım. Can apalayıp ayaklarımın dibine kadar gelmişti. Eğilip onu kucağıma almış, başının üstüne öpücük kondurmuştum.
Zilan Can'ı almış onu uyutmaya götürmüştü. Bende salonda volta atıyordum. Acaba ne olmuş olabilirdi? Çalan kapının sesiyle olduğum yerde durmuştum. Kalbim küt küt atmaya başladığı zaman kapıya bakmaya gittim. Kapı kolunu indirdim ve kapıyı açtım. "Ben geldim." diyen ve yüzündeki heyecanı görülmeye değer Kader karşımda duruyordu.
Benim donuk ifademi görünce yüzü düşmüştü. "Yoksa beni gördüğüne sevinmedin mi?" diye sormuştu. Yüzüme gülümsememi kondurup "Olur mu öyle, sevindim tabi gel geç." dedim. "Ama suratın asıktı." dediği zaman "Kafam başka yerdeydi kusura bakma." dedim. Kader içeri girince kapıyı kapattım ve onun peşinden oturma odasına girdim.
Kader kanepeye oturmuş ve bana bakmış "Abim yok mu?" diye sormuştu. "Baban aradı onun yanına gitti. Şuan ne hakkında konuştuklarını o kadar çok merak ediyorum ki." dediğim zaman "Ben biliyorum." demişti. Sözleriyle kaşlarım yukarıya doğru kalkmıştı. Yanındaki yere eliyle vurmuş "Gel otur anlatayım." demişti. Yanındaki yere oturmuş, ona dönmüştüm. "Annem Harun'a tekrar kız bakmaya başlamış." dediğin de şok olmuştum. "Ruken'in bir daha çocuğu olmayacağına göre üzerine kuma gelecek." demişti.
Bu düşünceyle tüylerim diken diken olmuştu. Bir zamanlar benimde üzerime kuma gelmişti. Şuan Ruken'i düşününce üzülüyordum. Ağzımı açtım ama ne diyeceğimi bilemedim. Hem ne denir di ki? Bizlerin bu duruma itiraz etmeye hakkı var mıydı ki? "Ruken yengemin yanına gidelim mi?" diye soran Kader'e bakmıştım. "Gidelim." diye bildim. Gözlerim istemsizce dolmuştu. Ruken'in başına gelecekler benim başıma da gelmişti. Şuan onun yerine kendimi koymuştum.
Arabama binmiş ve yola çıkmıştık. Ehliyet aldığımdan beri ilk defa arabama biniyordum. "Yenge bu çok güzel bir şey ya dönüşte ben kullanayım mı?" diye sormuştu. "Olur tabi neden olmasın." dedim ve ona kısa bir bakış attım.
Gerçekten de araba sürmek çok güzeldi. Yolun üzerinde adeta kayıyorduk. Bir kaç ay önce hiç vakit kaybetmeden Boran beni ehliyete yazdırmıştı. Bende sınavları geçmiş, ehliyetimi elime almıştım. Boran'la bu haberi kutlamak için güzel bir restoranta gitmiş, baş başa yemek yemiştik. Yemeğin ardından Boran bana unutulmaz bir gece yaşatmıştı. O anları düşündükçe yüzümde tebessüm oluşmuştu.
"Aklına ne geldi?" diye soran Kader'e bakıp "Ehliyet aldığım günler aklıma gelmişti." dedim. Tabiki ondan sonra yaşananları bilmiyordu. Hem zaten o kadarını bilmesine gerek yoktu. Direksiyonu tutan ellerim adeta direksiyonun üstünde dans eder gibiydi. Boran'a ne kadar teşekkür etsem az dı. Gerçi ona teşekkürü bütün bedenimi kullanarak vermiştim. Yaşananlar gözlerimin önünden bir bir geçiyordu. Birbirimizi nasıl tatmin ve mutlu ettiğimiz anlar..
Araba evin önüne gelince, arabayı park etmiştim. Arabadan indiğim zaman Kader yanıma gelmiş, beraber eve doğru gitmiştik. Zile basmış ve beklemeye başlamıştık. Kapı kısa süre içinde açılmıştı. Merdivenlerden üst kata çıkmaya başlamıştık. Evin kapısının önünde perişan bir halde durmuş Ruken'i görünce içim parçalanmıştı. Gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu. "Hoş geldiniz." diye bilmişti. Ona sarıldığım zaman daha çok ağlamaya başlamış ve beni de ağlatmıştı. "Rojin ben bu acıya nasıl katlanırım. Daha çocuklarımın mezarı soğumadı, hemen üstüme kuma aramaya gittiler." diye ağlıyordu.
Onu şuan en iyi ben anlıyordum. Ruken şuan hem yaralı bir anne hemde yaralı bir eşti. Kader'le ikimiz Ruken'i kollarından tutup oturma odasına götürmüştük. "Ben bu acıya nasıl dayanırım." demişti. Ruken ıslak gözlerini bana çevirmiş "Söylesene sen nasıl dayandın?" diye sormuştu. Bakışlarımı ellerimin üstüne çevirmiştim. "Her gün her Allah'ın günü mahvoldum. Biri geliyor ve senin hayatını alt üst ediyor, kimsede bu duruma bir şey demiyor. Yavaş yavaş ölüyorsun ama kimsenin umrunda olmuyor. Etinden et canından can kopuyor, yine kimsenin umrunda olmuyor." diye bildim. Elimin üstüne düşen göz yaşımın ardından gerisi gelmişti.
"Şuan benimde kalbimi sökmüşler de ateşin içine atmışlar gibi hissediyorum. Zaten ciğerim parça parça olmuştu. Ben daha çocuklarımın acısını yaşayamadan, şimdi başka bir acıyı yaşamak zorunda kalacağım." demiş ve ağlamaya başlamıştı. Başımı kaldırıp Kader'e baktığımda onunda göz yaşı döktüğünü görmüştüm. İnşallah onun başına böyle bir olay gelmezdi. "Biliyor musun? Biz çocuklara isim bile düşünmüştük." demiş ve gülmüştü. Göz yaşlarını elleriyle silmiş, başını bana çevirmişti.
"Oğlumuzun adı Miran kızımızın adı Miray olacaktı." demişti. Boğazım düğümlenmiş, sesim çıkmamıştı. Onun yerine gözlerimden bir damla göz yaşı düşmüştü. "Ama bu mutluluğu bana çok gördüler." derken bunu soğuk bir biçimde söylemişti. "Benim mutlu olmamı istemiyorlar." demiş ve yine ağlamaya başlamıştı. Kolumu ona sardığım zaman başını onzuma yaslamıştı. "Benim bir daha hiç çocuğum olmayacak. Keşke beni kurtarmasalarmış." demişti. "Yenge ne diyeceğimi inan bilmiyorum. Seni senden iyi kimse anlamaz. Ne yaşadığını ne çektiğini en iyi sen anlarsın." diyen Kader, Ruken'e bakmıştı.
Ruken'i de yanımıza almış ve bizim eve getirmiştik. Gece boyunca hiç uyumadığı için ona uyku hapı vermiştim. Şuan misafir odasında uyuyordu. Kader'de kendi evine gidince ben yine yalnız kalmıştım. Boran daha babasının yanından gelmemişti. Telefonum olsaydı onu arar ne konuştuklarını öğrenirdim. Sırtımı koltuğa yaslayıp boş boş oturmaktan başka çarem yoktu.
Serhat ağa sonunda biricik gözde oğlu Robin'i evlendirmişti. Robin'le evlenen kıza aslında acıyordum. Kızı sadece bir kez o da fotoğrafta görmüştüm. Anne ve babası olmayan, abisi ve yengesiyle yaşayan bir kızdı. Kızı istemeye Serhat ağa tek başına gidecekti ama sonra Robin'in anneside onunla gitmişti. Berfe hanımın bundan haberi yoktu. Hem haberi olsa da ne olacaktı ki? Serhat ağa artık tarafını iyice belli etmişti. Sanki bir tek oğlu Robin gibi şuan sadece onun etrafında dolaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...